logo

Gıda talebi suyu tüketiyor

Artan nüfus, gelecek 50 yıl içerisinde gıda ihtiyacını iki katına çıkaracak. Gıda üretiminin arttırılması ise daha fazla su tüketilmesi anlamına geliyor Birleşmiş Milletler, nüfus artışı ve göçün su kaynakları üzerinde yarattığı giderek artan baskılara dikkat çekmek için 1993 yılında 22 Mart’ı “Dünya Su Günü” ilan etti. 
Su kaynaklarının karşı karşıya olduğu sorunları gündeme getirmek için farklı temalar çerçevesinde düzenlenen etkinliklerin bu yılki konusu “Su ve Gıda Güvenliği” olarak belirlendi. 
Dünya nüfusunun yüzde 15’ine denk gelen 854 milyon insan yetersiz beslenme sorunuyla karşı karşıya. Artan nüfus, gelecek 50 yıl içerisinde gıda ihtiyacını iki katına çıkaracak. Gıda üretiminin arttırılması daha fazla su tüketilmesi demek.
BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) Dünya Su Günü nedeniyle yayımladığı mesajında, “Su kaybı ve suyun yanlış kullanımı, gıda kaybı demektir” uyarısı yaparak gıda üretiminin önemli girdilerinden biri olan suyun kullanımı konusunda insanlığı dikkatli davranmaya davet ediyor. Dünya üzerinde toplam su miktarı 1.4 milyar kilometreküp. Dünyanın dörtte üçünü kaplamasına rağmen gezegen ciddi bir su sıkıntısı ile karşı karşıya. Çünkü toplam su miktarının yüzde 97.5’ini okyanuslar ve denizler yani tuzlu su oluşturuyor. Geri kalan yüzde 2.5’lik miktar ise gün gittikçe yok oluyor. Buzullar, yeraltı suları da hesaba katıldığında suyun yüzde birinden azı insan kullanıma uygun durumda.
En büyük tehdit insan
Su kaynakları üzerindeki en büyük tehdit insan faaliyetleri. Hızlı nüfus artışı, kırdan kente göç, ülkelerin gıda güvenliklerini sağlama çabası nedeniyle su kaynaklarını aşırı kullanmaları, tarımsal, evsel ve sanayi kaynaklı kirlilik su kaynaklarını yok olma sınırına getiriyor. Küresel iklim değişikliğine bağlı olarak yağış rejimlerinin değişmesi de insanlığın karşı karşıya kaldığı su sorunlarını arttırıyor.
Dünya genelinde hâlâ 800 milyon insan kirli su içiyor. Son yirmi yıl içinde 2 milyar insanın temiz suya erişimi sağlandı. Yeryüzünde 1 milyar insan hâlâ temiz suya erişemiyor. ABD’de kişi başına düşen günlük su miktarı 575 litre iken Avrupa’da bu rakam 200-300 litreye kadar iniyor. Kalkınmakta olan ülkelerde ise kişi başına düşen minimum su miktarı olan 20 litreye bile ulaşamıyor. Temiz suya erişimi olmayanların yüzde 40’ı Afrika’da Sahra Çölü’nün güneyindeki ülkelerde yaşıyor.
Rekabet baskıyı arttırıyor
Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) Türkiye Genel Müdürü Tolga Baştak tüm canlıların yaşamını sürdürmek için muhtaç olduğu suyun hiçbir şekilde ikame edilemeyen sınırlı bir kaynak olduğuna dikkat çekerek farklı sektörlerde artan su rekabetinin kaynaklar üzerindeki baskıyı arttırdığını vurguladı. Artan nüfusa ve büyüyen ekonomilere yeterli miktarda su temini giderek zorlaştığının altını çizen Baştak, “Bölgeler arası su talebini dengelemek için günümüzde giderek daha fazla su çok daha uzun mesafeler katederek bir nehir havzasından diğerine taşınıyor. Bu baskı ise gün geçtikçe sulak alanlardaki biyolojik çeşitliliğin felaket boyutundaki kaybına neden olmakla kalmıyor, aynı zamanda çok önemli sosyal maliyetleri de beraberinde getiriyor” dedi.
Havzalar arası su transferini eleştiren Baştak, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Transfer, tıpkı 1900’lerin ikinci yarısına damgasını vuran baraj inşaatları gibi ekonomiyi canlandırmak, yoksulluğa çare bulmak ve artan nüfusu beslemek için gereken su talebini karşılamakta hızlı bir çözüm olarak görülüyor. WWF-Türkiye olarak ülkemizde su kaynaklarının yönetimine ilişkin geçmişten bugüne uygulanan geleneksel mühendislik yaklaşımlarının yerine, havza ölçeğinde sosyal ve çevresel etkileri dikkate alan ve iklim değişikliğine bağlı oluşabilecek riskleri ve fırsatları değerlendiren bütüncül yaklaşımların hayata geçirilmesi gerekiyor. Su yönetiminde bu doğrultuda gerçekleştirilecek stratejik değişiklikler, havzalar arası su transferi projelerinin sosyal, ekonomik ve ekolojik maliyetlerinin ve risklerinin gerçek anlamda ortaya konulmasını sağlayacaktır.”
Sabah