logo

'Aşûre günü' sohbeti

Prof. Dr. M. Es’ad Coşan (Rh.A.) Hocaefendi’nin, 14 Nisan 2000 tarihli Cuma Sohbeti'nin metnini, Aşûre Günü münasebetiyle istifadenize sunuyoruz. 

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!.. 

Aziz ve sevgili izleyicileri ve dinleyiciler! Allah-u Teàlâ Hazretleri dünyanın ve ahiretin her türlü hayırlarına ve bugünün bereketlerine, nimetlerine, mükâfâtlarına cümlenizi erdirsin...

Aşûre Günü Orucu

Biliyorsunuz Muharrem hicrî senenin birinci ayıdır. Yeni hicrî yıla girdik; bütün ümmet-i Muhammed hakkında, sizler hakkında, sevdikleriniz, yakınlarını, dostlarınız hakkında hayırlı olsun... Muharremin onuncu günü, Aşûre günü.

Peygamber SAS Efendimiz bu günde oruç tutmayı tavsiye buyurmuştur hadis-i şeriflerinde. Mekke-i Mükerreme'deyken, hicret etmeden önce de tutmuştur; Medine'de iken de tutmuştur. Bu husustaki hadis-i şeriflerden bazılarını bu sohbetimde nakletmek istiyorum. 

Peygamber SAS Efendimiz İbn-i Asâkir, İbn-i Cerîr ve Ahmed ibn-i Hanbel'in (Rahmetullàhi aleyhim ecmaîn) rivayet ettikleri bir hadis-i şerifte buyuruyor ki:

RE. 309/4 (Sùmû yevme àşûrâe ve hàlifû fîhil-yehûde ve sùmû kablehû yevmen ve ba'dehû yevmen)

Bu Peygamber Efendimiz'in Muharremin onuncu günü oruç tutmayı tavsiye eden hadis-i şeriflerinden birisi. Biz a'sı kısa "Aşûre" diyoruz. Ama Arapçada "Àşûrâ'" diye kullanılıyor. Muharremin onuncu günü demek. Bunun dinler tarihinde Hazret-i Adem AS, Nuh AS, ondan sonraki peygamberler, Mûsâ AS zamanında mübarek, mutlu, güzel, mü'minleri sevindirici bir takım olayların vukù bulduğu bir gün olması dolayısıyla tarihî derinliği var. O bakımdan bugünde oruç tutmak iyi.

Peygamber Efendimiz buyurmuş ki: (Sùmû yevme àşûrâ') "Aşûre gününde oruç tutunuz, (ve hàlifû fîhil-yehûde) ama, yahudilere muhalefet ediniz!"

Yahudiler de oruç tutuyorlar, Mûsâ AS Firavun'dan bugün kurtuldu diye. Tabii Mûsâ AS'la da mukayyed değil, Nuh AS da tufanın sıkıntılarından bugün kurtuldu. Daha öncesinden de bugünün bir önemi var. Bugünün önemi, mübarekliği dolayısıyla, mü'minleri sevindirici olayların sene içindeki tekerrür günü olması dolayısıyla oruç tutulmasını tavsiye ediyor. Ancakyahudiler yanlış anlamasınlar, "Bak bunlar bizi taklid ediyorlar!" gibi yanlış yorumlanmasın diye buyuruyor ki:

(Hàlifû fîhil-yehûde) "Yahudilere muhalefet edin! (Ve smû kablehû yevmen ve ba'dehû yevmen) Öncesinden ve sonrasından bir gün oruç tutun!" Yâni dokuzunu ve onbirini de oruç tutarak, onlardan farklılığı ortaya koymak istiyor.

Biz müslümanlar, Allah-u Teàlâ Hazretleri'nin gönderdiği bütün peygamberleri, Hazret-i Adem Atamız'dan itibaren, Nuh AS'dan, İbrâhim AS'dan Mûsâ ve İsâ AS'a kadar hepsini kabul ediyoruz. Hepsinin de peygamber olduğunu bildiriyoruz. Sıradan insanlar olmadığını bilsinler istiyoruz. Çünkü eski ümmetlerden bazıları, bizim peygamber tanıdığımız bazı kimseleri, peygamber olarak bilemiyorlar. Meselâ Süleyman AS gibi, Dâvud AS gibi kimseleri... Halbuki onlar da Allah'ın peygamberleri. Biz o bakımdan peygamberleri tasdik edici şahitleriz, ümmet olarak önemli kişileriz. Ümmet-i Muhammed çok mühim, önemli bir ümmet... Onlar için de böyle can kurtaran simidi gibi.

Öteki din mensupları, eski peygamberlere inanmış insanların torunları, o peygamberlerin öğrettiklerini sonradan değiştirmişler, bozmuşlarsa; onları da düzeltiyoruz. İtikaddaki, inançlarındaki hatâlarını Allah-u Teàlâ Hazretleri, "Onlar şurda yanılmışlardır, öyle yapmaları benim rızama uygun değildir." diye bildirdiği için, Peygamber Efendimiz hadis-i şeriflerinde bunları bize bildirmiş. Kur'an-ı Kerim'in ayetleri de, onların inanç konusundaki çok büyük yanlışlıklarını beyan ediyor. İnanca aykırı, Allah'ın rızasına aykırı sözlerini belirtiyor. Bunların yanlış olduğunu Kur'an-ı Kerim'den ve Peygamber Efendimiz'in hadis-i şeriflerinden anlayıp, hatalarını düzeltmesi lâzım eski din mensuplarının... Yanlışlıklarını, şirklerini, kâfirliklerini, küstahlıklarını, edepsizliklerini bırakmaları lâzım!..

Biz inancın aslını öğrettiğimiz için ve aslına tâbî olduğumuz için, Allah'ın rızasına uygun olarak asırlar boyu devam eden asıl inanca bağlı olduğumuz için; bugünkü dünya üzerindeki birçok din mensuplarını birleştirecek olan İbrâhim AS'a bağlılığımızı, onun tertemiz tevhid inancına bağlı olduğumuzu da Peygamber Efendimiz (millete ibrâhime hanîfâ) diye bildirdiği için, bizim durumumuz taklid değil düzeltme ve en doğru yol olmuş oluyor.

Peygamber Efendimiz onun için, bu hususun vurgulanmasını istediği için, önceden ve sonradan oruç tutmayı tavsiye ediyor.

Bu konuda başka hadis-i şerifler de var. Meselâ, Deylemî'nin Abdullah ibn-i Amr RA'dan naklettiğine göre, sevabını belirtmek için buyurmuş ki:

RE. 426/6 (Men sàme yevmez-zîneti edreke mâ fâtehû min sıyâmis-seneti, ya'nî yevme àşûrâ') "Kim zînet günü orucunu tutarsa, senenin öteki oruçlarından tutamadıklarını telâfi etmiş olur. (Ya'nî yevme àşûrâ') Zînet günü, Aşûre günü demektir."

Meselâ Zilhicce'nin oruçları vardı, Arafe gününün orucu vardı, Şevval'in oruçları vardı. Aşûre günü oruç tuttu mu, senenin öteki günlerinde oruç tutulsa sevap kazanılacak olan oruçlardan, yolculuğu, mâzereti, hastalığı sebebiyle kaçırdığı oruçlar varsa, onları da telâfi etmiş oluyor. Yâni onların sevaplarını da yakalamış oluyor. O bakımdan bu gün oruç tutmak uygundur diye Efendimiz beyan etmiş oluyor.

Burdan anlıyoruz ki, Aşûre gününün bir adı daha var; yevmüz-zîneh, zinet günü. Zîneh kelimesini, biz Türkçeye zinet olarak almışız bu kelimeyi. Zînet günü, süslenme, tezeyyün günü, bayram günü, herkesin güzel elbiselerini giyme günü gibi bir anlama geliyor.

"Bu zînet gününde kim oruç tutarsa, senenin öteki kaçırdığı oruçlarını telâfi etmiş olur. (Ya'nî yevme àşûrâ') Bu sözüyle Aşure gününü kasdettiğini, böylece hadisin sonunda beyan etmiş oluyor.

Diğer bir hadis-i şerifte var. Bir gün sabahleyin ashabına ilân ettirmiş Peygamber Efendimiz. Ahmed ibn-i Hanbel'in, Buhàrî'nin, Müslim'in, Tirmizî'nin Selemetübnül-Ekvâ' RA'dan ve müslim'in de bir başka hanım sahabiyeden rivayet ettiği bir hadis-i şerif. Buyuruyor ki Efendimiz:

RE. 67/4 (Ezzin fin-nâsi en men kâne ekele felyesum bakıyyete yevmihî, ve men lem yekün ekele felyesum, feinnel-yevme yevmü àşûrâ') "İnsanlara seslen, ilân eyle!" demiş, belki Bilâl-i Habeşî RA'a, belki başka bir zâta... Ama umûmiyetle ezanı ve böyle ilanları gür sesli Bilâl-i Habeşî Hazretleri'ne ilân ettirirdi Efendimiz.

"İnsanlara seslen, ilân eyle ki, bugün şimdiye kadar bir şey yemiş olan da, yemiş olsa bile, biraz bir şeyler atıştırmış olsa bile, (felyesum bakıyyete yevmihî) günün geriye kalan zamanında oruç tutsun!" Yâni yemiş bile olsa, ondan sonra yemesin, yine o sevabı kaçırmayacak, kaçırmamış olacak demek ki, Efendimiz böyle tavsiye ediyor.

(Ve men lem yekün ekele felyesum) "Ama yememiş olan da yemesin, oruç tutsun! (Feinnel-yevme yevmü àşûrâ') Çünkü bugün Aşûre günüdür." Yâni oruç tutmak iyidir demek istiyor Peygamber Efendimiz. Hattâ yemiş olanların bile, bundan sonra bir şey yemeyip aç durarak, yemeden durmasını tavsiye etmiş oluyor.

İşte bu sebeplerden, demin okuduğum hadis-i şerifi de nazar-ı dikkate alırsak, Efendimiz de kendisi tuttuğu için, bu Aşûre gününde oruç tutmak sevap... Ama zâten kardeşlerime bir şey hatırlatmak isterim, İslâm'da oruç sadece Ramazanda değildir, Ramazanın dışında da oruçlar vardır. Ramazanın dışında tutulan oruçlardan da çok çok sevaplar alınır.

Meselâ Ebû Hüreyre RA'dan ve Sehl ibn-i Sa'd'dan Hatîb-i Bağdâdî rivayet etmiş:

RE. 426/4 (Men sàme yevmen tatavvuan lem yattali' aleyhi ehadün lem yardallàhu lehû bisevâbin dûnel-cenneh.) "Bir kimse kimse duymadan, kimseye belli etmeden, kimseye fâş etmeden, oruç tuttuğunu ilan etmeden, Allah rızası için, tatavvu' olarak, sevap kazanmak maksadıyla bir gün oruç tutursa; Allah-u Teàlâ Hazretleri onun mükâfatının cennetten başka bir şey olmasına razı olmaz. Yâni güzel tutmuşsa, ona cennetlik olmayı nasib eder." buyuruyor.

Onun için, Ramazanın dışındaki güzel oruçları tutmalarını da, kardeşlerimize ben zaman zaman hatırlatıyorum. Bu hususta Râmûzül-Ehàdîs'in 104, 125 ve 426. sayfalarında pek çok hadis-i şerifler var. Bunları açıp okurlarsa, zaman zaman o oruçları tutarlar, o sevapları kazanırlar.

İnsan işe gitmediği zaman, evde oturduğu zaman, oruç daha kolay tutulur. Hane halkı da tutar, hep birden sevapları alırsınız. Bizi de duadan unutmazsınız. Bu bir...

Aşûre Günü Evde Bolluk, Bereket

Bundan başka Aşûre günüyle ilgili olarak size hatırlatacağım şeylerden bir diğeri: Bu günde eğer çoluk çocuğunuza, evin içine, yiyecek, içecek çok şeyler alır da, evde bolluk, bereket olursa, bu da uygun olur. Bunu da yapın!

Bu hususta da iki hadis-i şerifi okumak istiyorum size. Birisi Ebû Saîd el-Hudrî Hazretleri'nden, Tayâlisî, Mevâhibü Ledünniyye ve diğer kaynaklarda İbn-i Mes'ud'dan; İbn-i Abdilber'de, İbn-i Hibban'da, Beyhakî'de, İbn-i Adiy'de Ebû Hüreyre RA'dan şöyle rivayet edilmiş:

RE. 446/5 (Men vessea alâ iyâlihî fî yevmi àşûrâe vesseallàhu aleyhi fî senetihî küllihâ.) "Kim çoluk çocuğuna, aile halkına aşure gününde bir genişlik, bolluk sağlarsa; yiyecek, iyecek, giyim, kuşam hususunda evde şöyle bir şenlik, bolluk olursa; çarşıdan bir şey alınıp eve getirilirse; Allah da ona, böyle yapan aile reisine bütün sene içinde tamamen bolluk bereket ihsan eder, genişlikler, rızık ve nimet çokluğu bahşeder."

Bir hadis-i şerif bu... Bu konuda diğer bir hadis-i şerif Câbir RA'dan:

RE. 446/6 (Men vessea alâ nefsihî ve ehlihî yevme àşûrâe vesseallàhu aleyhi sâire senetihî.) "Kim bizzat kendi şahsı üzerine ve ailesi üzerine Aşûre gününde bolluk ve genişlik sağlarsa; yâni nimet, yiyecek, içecek, giyecek konularında bol bol, cömertçe ikram ederse, sağlarsa; Allah-u Teàlâ Hazretleri o senenin öteki günlerinde de ona bolluk, bereket, genişlik ihsân eyler."

Demek ki aşure gününde, çarşıya pazara çıkacağız; filelerimizi, çantalarımızı dolduracağız.

Eskiden file kullanılmazdı. Zenbil denilen, içine konulan şey görünmeyen kaplarla çarşıdan, pazardan bir şeyler getirilirdi. Bu fileler hafif oluyor tabii, o bakımdan güzel. Çok şey alıyor, güzel... Fakat içindeki malzeme görülüyor. Eskiden alınan şeyleri göstermeyi, "Alamayanların canı çeker, üzülürler." diye büyüklerimiz uygun bulmamış. İçi görünmeyen torbalarda veyahut zenbil dedğimiz kaplarda pazar malzemesini eve getirmişler. "Haa bak, üzüm var!.. İşte bak, elma almış! İşte sebzelerden, meyvalardan renk renk şunlar var... Ay şunu ne kadar canım istedi!" filân demesin alamayan fakirler diye, böyle bir nezaket, zerafet...

Hattâ yemek dükkânlarının bile sokak tarafları boyalı olurdu. Yâni parası olmayan, içeri giremeyen, yemek yiyenleri görüp de ağzı sulanmasın diye... Bu eskilerin töresi...

Kendileri bir yemek yaptıkları zaman konu komşuya da dağıtmak vardı. "Bunun kokusunu onlarda duymuştur, canları çeker." diye. "Haydi bakalım kızım, al bu tabağı, şu komşu teyzenin kapısını çalıver! Bunu ona hediye ediver!.." "Haydi bakalım bir daha gel, şu tabağı da öteki komşuya ver!" diye dağıtılırdı. Veyahut meyvalardan, bağdan, küfeden bir şeyler geldiği zaman, etraftaki görenlere, komşulara göz hakkı olarak verilirdi. Duymuşsa kokusunu, canı çekmişse, canı ister diye böyle iyilikler, hediyeleşmeler olurdu komşular arasında.

Tabii bir de bu aşûre gününde, bizim örfümüzde bir şey daha var; buğday, üzüm, fındık, fıstık, çeşitli böyle kuru yiyecekler, tatlı incir, kayısı vs. parçaları katılarak, hoş kokulu, gül kokulu bir güzel tatlı yapılıyor. Üzerine nar, fındık vs. konuluyor, ceviz döğülüyor; güzel bir tatlı oluyor. Buna da aşûre tatlısı diyoruz, kısaca aşûre diyoruz.

Bu evlerde gelenek olarak, töre, adet olarak yapılıyor. Konu komşuya da dağıtılıyor. Bir hayır olsun, sevap kazanılsın diye aşure günü tatlı dağıtılıyor komşulara... Bu da güzel bir şey. Hem dedelerimizin güzel adetini devam ettirmiş oluruz, hem de bazı kimseleri sevindirmiş oluruz. Onun için, inşaallah böyle güzel güzel aşure tatlısını da yaparsınız; kaselere, tabaklara koyup konu komşuya hediye edersiniz. Çünkü hediyeleşmek muhabbetin artmasına sebep olur.

İslâm da muhabbete çok önem veriyor. Yâni müslümanlar arasında muhabbet olması, insanlar arasında, komşular arasında geçim olması; ailenin fertleri arasında sevgi, saygı olması; milletin fertleri arasında böyle uyum ve sevgi, bağlılık, muhabbet olması çok önemli...

Çevremizdeki Ülkeleri Tanıyalım!

Osmanlı dedelerimizden Allah razı olsun ki, çeşit çeşit ırklardan, çeşit çeşit lisanları konuşan insanları ne kadar güzel, huzur içinde, hatta müslüman olmayanları bile huzur ve esenlik içinde, yedi asır bir arada yaşatmışlar.

Şimdi Osmanlılarla ilgili elime gelen bazı yeni neşriyatı da takip ediyorum, okuyorum. Hatta dikkatimi çekti: Ukrayna, yâni Rusya'dan ayrılan, Rusya'nın Avrupa tarafında, başşehri Kiev olan ülke... Biz eskiden Sovyetler Birliği diye biliyorduk ama, onlar kendilerine Ukrayna diyorlar. Tabii onlarla biz bir ara komşuyduk. Çünkü Romanya'dan, Besarabya'dan Karadeniz'in kuzeyine kadar, Kırım'a kadar, Karadeniz daima müslümanların, Türklerin bir gölü gibiydi. Karadeniz sahillerinden Kırım'a gemiler giderdi, Tuna'ya gemiler giderdi.

Benim rahmetli Prof. Necati Hüsnü Lugal Bey'in gülerek anlattığı bir şey vardı. Trabzon'luydu kendisi: "Bizim dedeler Tuna'ya gemilerle sefer yapardı. Biz şimdi böyle kaldık." derdi rahmetli. Böyle ilişkilerimiz vardı. Yâni Karadeniz İkdisadi Birliği Osmanlılar zamanında kurulmuştu.

O Ukrayna'lının sözünü söyleyecektim asıl: "Biz Osmanlıya karşı Ruslarla iş birliği yaparak iyi yapmadık." demiş. İki tarihçi çıkmış uluslararası bir toplantıda demiş: "Osmanlıya karşı Ruslarla işbirliği yaparak, yanlış bir tarihi tercih yapmışız. Keşke Osmanlılarla birlik olsaydık, o zaman bizim istikbalimiz, bu günümüz daha da iyi olacaktı." demiş.

Bana ilginç geldi. Şu bakımdan da önemli: Biz çevremizdeki milletlerin ruhiyatını, hissiyatını fikriyatını iyi takip etmiyoruz. Yâni onlar bizim hakkımızda neler düşünüyorlar; bilmiyoruz. Eğer bir takip etsek, bizim dünya üzerinde ne kadar çok hayranlarımız olduğunu, bizi ne kadar seven, sayan insan olduğunu daha iyi anlayacağız. Bir de çevremizdeki düşmanlıkları anlarız, tedbir alırız. Dostlukları da anlarız, el uzatırız. Onlarla birlik ve beraberlik içinde oluruz.

Çünkü bütün insanlar kardeştir. Benî Ademdir, Adem atamızın evlatlarıdır. Gelişmeler olur. Yirminci Yüzyıl'da bunu yapmalıydık, gecikmişiz, şimdiye kadar yapmamışız. İnşaallah bundan sonra çevremizi daha iyi inceleyelim! Müslüman kardeşlerim, beni dinleyen kardeşlerim, bu hususa çok dikkat etsinler!..

Ben talebelerime de söylerdim; "Çevredeki ülkelerin dillerini öğrenin!" diye. Bu Kafkasya'yı iyi incelememişiz maalesef... Balkanlar'ı iyi incelememişiz, Afrika'yı incelememişiz; emrimizin altındaki, idaremiz altındaki diyarları iyi tanımamışız, düşmanların gelişmesini engelleyememişiz... İçimizden çetelerin çıkıp böyle kocaman, güzel Devlet-i Aliyyemizi parçalamasını engelleyememişiz. Şimdi de hâlâ güzel ülkemizi bölmek isteyenler var, parçalamak isteyenler var. Onlara karşı da tabii uyanık olmak, tedbirli olmak lâzım!..

Muhabbet fırsatlarını da tabii, yakalayınca hiç kaçırmamak lâzım. Bu muhabbet mayasını mayalayıp, çoğaltıp, yaymak lâzım ki, dünya bir gülistan olsun... İnsanlar gül gülistan birbirleriyle hoş geçinsinler. Bu harpler, darplar, baskınlar, katliamlar, ırk soykırımları, bu zulümler, göz yaşları dinmeli!..

Bunu dindirecek ancak inançtır, Allah korkusudur, ahiret duygusudur, hesap verme endişesidir. "Cenab-ı Hakk'ın huzuruna çıkacağım, yaptıklarımdan ahirette hesap vereceğim!" diyen insanlar bunu yapabilir.

Onun için beni dinleyen kardeşlerimden rica ediyorum: Çevreleriyle çok yakından ilgilensinler, her şeyi gayet iyi takip etsinler, fırsatları güzel değerlensinler! Kötü gelişmeler varsa onların karşısında da karşı tedbirleri almak gerekir.

Meselâ, bu en son olay olarak bir top karşılaşmasında, o vesile ile gelmiş seyircilerin taşkınlık yapması, kavga çıkması, bir-iki kişinin bıçaklanarak, şişlenerek öldürülmesi; acı bir olay... Öbür tarafın taşkınlığı acı, tabii beri tarafın da böyle yapması uygun değil! Bunun karşısında, belirmiş karşı düşmanlıklar var.

Bunların hepsini dikkatle takip etmek lazım! "Ne yaparız, kötü gelişmeleri nasıl engelleriz? İyi gelişmeleri nasıl sağlarız?.." diye hepimiz sorumluyuz. Derin derin düşünmeliyiz, gereken çalışmaları yapmalıyız, tedbirleri almalıyız.

Bizlere daha çok gayret düşüyor. Çünkü biz sırf kendi nefsimiz için yaşamıyoruz, bir de toplum için yaşıyoruz... İslâm için yaşıyoruz. Tüm kardeşlerimizin, hatta tüm insanların iyi olmasını istediğimiz için, Pakistanlının durumu da bizi ilgilendiriyor, Hindistan da ilgilendiriyor, Keşmir ilgilendiriyor, Malezya da ilgilendiriyor, Çin de...

Şimdi ben diyorum ki arkadaşlarıma: "Aman bazılarınız çocuklarınızı Çin'le ilgili olarak yetiştirin!" Çok önemli... Çünkü dünya nüfusunun çok önemli bir kısmını teşkil ediyor ve hızla kalkınan bir devlet Çin... "Onun dilini, ben genç olsaydım, öğrenirdim!" diyorum. Arkadaşlarıma da tavsiye ederim. Çin bize uzak değil...

Orta Asya ülkeleri... "Onların lehçelerini kardeşlerimiz öğrensin!" demiştim. Bazıları bu hususta gayret gösterdiler, hatta dilbilgisi kitapları yazdılar.

Bu yakın çevremizdeki diller de önemli! Yunanistan önemli, Bulgaristan önemli!.. Saray Bosna'mız bizim canımız, başımızın tacı, gönlümüzde müstesna yeri var... Kafkasya öyle. Çevremizdeki komşuların hepsiyle iyi ilişkilerimizi geliştirecek çalışmalar yapmaya gayret edelim!

Hatta ben, her ülke için bir dostluk derneği kurmayı kardeşlerime tavsiye ediyorum. Kim oralarla ilgiliyse, oraların dillerini biliyorsa, köken itibariyle ilgili olduğu, dedelerinin ilgili olduğu yerler nereyse, o ülkeyle ilgili dernekte görev alsın! Cihana muhabbeti yayalım, insanların kardeş olduklarını onlara anlatalım!

Çünkü dünyaya güzel şeyleri getirecek olan inançlı, insaflı, merhametli insanlardır; bizleriz, müslümanlardır. Ötekiler fabrikası çalışsın diye, silahı satılsın diye, milletlere harp açtırtıyor birbirlerine... Çeşitli siyasi dalavereler oluyor, entrikalar, dolaplar çevriliyor, insafsızlıklar oluyor. Afrika'daki olayların perde arkasını bilemiyoruz, Güney Amerika'daki olayları takib edemiyoruz. Ama Balkanları, Kafkasya'yı biraz daha iyi görüyoruz.

Onlarda iş yok... Bugünün medenî dediğimiz insanları, materyalist oldukları için kesesini doldurmayı düşünüyorlar. Gene insanlığa fayda sağlayacak olanlar varsa, bizleriz. Onun için görevimizi bilelim, ona göre çalışalım, aziz ve sevgili izleyiciler ve dinleyiciler!

Esselâmü aleyküm ve rahmetullàhi ve berekâtühû!..