logo

Avrupa Birliği'nde domino etkisi: Taşlar harekete geçti!

Avrupa Birliği, üye ülkelerde yaşanan çeşitli krizlerin etkisiyle çözülme evresi yaşıyor. Lidersizlik faktörü sürekli bir 'seçim ve referandum' çıkmasına sürüklerken, Ortadoğu'da yaşananların etkisi de Avrupa'da hissediliyor. Domino etkisiyle yıkım sürecine giren AB'deki 'birlik' algısı soru işaretleriyle sorgulanıyor.

Avrupa Birliği, son yıllarda yaşanan krizlerin 'kar topu' gibi büyümesiyle birlikte çıkmaza sürüklenmiş durumda.

1 Kasım 1993'te kurulan ve Avrupa kıtasında bulunan ülkelerin üyeliğiyle siyasi-ekonomik bir örgütlenme olan Avrupa Birliği, son yıllarda çıkış amaçlarının aksine büyük bir çözülme yaşıyor. 'Birlik' vurgusuyla hareket etmeyi amaçlayan AB, üye ülkelerin farklı alanlarda yaşadıkları krizlerle 'kar topu' etkisi yaşıyor. Her geçen gün büyüyen 'kaos', birlik üye ülkeleri domino etkisiyle bir yıkıma sürüklüyor.

1- Sığınmacı krizi

Suriye'de 2011'de başlayan savaş kapsamında Ortadoğu'dan büyük bir göç akımı patlak verdi. Yüz binlerce sivil, çeşitli güzergahlar çerçevesinde yaşama tutunabilmek adına yeni bölgeden göç etti. Bu kapsamda başta Suriyeli olmak üzere Ortadoğu'dan gelen vatandaşların ilk hedeflerinden biri AB üyesi ülkeler oldu. Çeşitli yollarla AB'ye göç etmeye çalışan ve 'iltica' hakkını elde etmeyi amaçlayan sığınmacılar, AB ülkelerindeki yetkililerin sürece dahil olmasına neden oldu.

Suriye'nin yakın komşusu olan ve Avrupa'ya bir köprü vazifesi de gören Türkiye, göç faktörünün en çok hissedildiği ülke oldu. Sığınmacı kriziyle birlikte Türkiye, 'açık kapı' politikası sergiledi ve yaşananların 'insani' boyutlarını baz alarak Suriyelilere destek oldu. Avrupa ülkeleriyse sığınmacı kriziyle baş edemedi ve skandal uygulamalara gitti. Bu noktada kolluk kuvvetlerinin sınır boylarındaki sert müdahaleleri, sınıra örülen tel duvarlar ve ülke içindeki insanlık dışı davranışlar bugüne kadar hafızalara kazınan sahnelere yol açtı.

Kaçak göçle mücadele edemeyen AB, 'vize serbestisi' sözünü vererek Geri Kabul Anlaşması'nı gündeme taşıdı. 1 Haziran'da hayata geçirilen anlaşma kapsamında kaçak yollarla Avrupa ülkelerine giden her bir sığınmacıyı Türkiye kabul ediyor, bunun karşılığı olarak da resmi olarak kayıtlı bir sığınmacıyı Avrupa'ya gönderiyordu.

2- Ekonomik kriz

2008'de yaşanan ekonomik kriz, AB üyesi ülkeleri derinden sarstı. Yunanistan'da başlayan kriz, sırası ile İspanya, Portekiz ve İtalya'da hissedildi. AB'nin lokomotif gücü Almanya ve Fransa, kriz içerisindeki AB ülkelerini kurtarmakta başarısız oldu. İtalya ve İspanya'da uygulamaya konulan kemer sıkma politikaları, halkı sokaklara döktü. Yunanistan, İspanya ve diğer ülkelerin kemer sıkmak istememesi ise birlik üyesi ülkeleri karşı karşıya getirdi. Almanya'da ise ülkenin en önemli bankalarından biri olan Deutsche Bank iflasın eşiğine geldi. AB üyesi diğer ülkeler, krizin içerisine sürüklenen üyeleri kurtarma politikasının kendilerine yük getirdiğini savunmaya başladı. Bu durum birliğin bütünlüğünü kökten sarstı. Kriz içerisinde olan ülkeler AB'den ayrılma kartını kullanmaya başladı ve AB'nin geleceği tehlikeye girdi.

Yunanistan'ın Euro'dan ayrılacağını açıklaması, İtalyan bankacılık sektörünün iflasa sürüklenmesi ve Avrupa ülkelerinde artış gösteren işsizlik AB'nin izlediği politikaları da olumsuz etkiledi. Üye ülkelerde yaşanan ekonomik istikrarsızlık siyaseti de etkiledi. Birçok ülkede koalisyon veya teknokrat hükümetler ortaya çıktı.

3- Lidersizlik

Avrupa Birliği üye ülkelerin son yıllarda yaşadığı bir kaos ise yönetim boşluğu ve seçimlerden beklentilerin aksine çıkan sonuçlar oldu. Bu süreç Yunanistan'da Çipras yönetiminin tanıklık ettiği ekonomik kriz ve kemer sıkma politikaları sonrasında baş gösterdi. Uluslararası kreditörlerin sunduğu kurtarma paketinin koşullarına yüzde 61'lik bir oranla halk 'OXI' (hayır) dedi. Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras, erken seçim yolunu açmak için Ağustos 2015'te istifa ettiğini açıkladı. Televizyondan halka hitap eden Çipras, "Daha güçlü bir hükümet kurmak için istifamı sunmak üzere cumhurbaşkanına gidiyorum. Sizden de daha güçlü bir hükümet kurmak için destek bekliyorum" şeklinde konuştu. Eylül'de ise Yunanistan'da 9.8 milyon kişi erken seçim için sandık başına gitti ve Çipras liderliğindeki SYRİZA yarışı kazandı.

Fransa'da ise Cumhurbaşkanı Hollande için ilginç bir istatistik ortaya çıktı. 2015'ta Hollande'a güven yüzde 12 olarak ölçülürken, AB'yi saran 'lidersizlik' rüzgarının etkisiyle bu oran yüzde 4'e kadar geriledi. Halk desteğinden uzak olan bu durum, milli iradenin yönetim organlarınca sergilenmesinin de önüne geçiyor.

Almanya'da da Fransa'nın bir yansıması olarak Merkel'in partisinin düşüşü göze çarpıyor. Bu yıl Almanya'nın kuzeydoğusundaki meclis seçimlerinde ilk sonuçlara göre Başbakan Merkel'in partisi Hristiyan Demokrat Birliği (CDU), oyların yüzde 19'unu alarak 3. oldu. Alman medyası bu sonucun, CDU'nun tarihinde, Mecklenburg-Vorpommern eyaletinde aldığı en düşük oy olduğunu duyurdu.

AB ülkelerindeki lidersizlik kaosunun sonuncusu ise İtalya'dan geldi. İtalya, kritik anayasa reformlarının oylandığıreferandumiçin sandığa gitti. Kesin olmayan sonuçlara göre, sandıktan yüzde 60 'hayır' çıktı. İtalya Başbakanı Renzi, sonuçların ardından istifa etti. Aylar önce İngiltere'de aynı senaryo yaşanmıştı (Brexit) ve referandumdan desteklediği sonuç çıkmayan Başbakan Cameron istifa etmişti.

4- Brexit

Avrupa Birliği'nin yaşadığı ekonomik kriz ve birlik ülkelerin AB bütçesine yaptığı katkı (İngiltere, AB'ye her yıl 19 milyar sterlin para ödüyor) İngiltere'de büyük bir tartışmaya yol açtı. İngiltere'nin ülke egemenliği ile ilgili kaygıları ve AB'nden özel bir statü talebi de bu tartışmaları daha da derinleştirdi. Muhafazakar Partinin lideri ve dönemin Başbakanı David Cameron, 2015 genel seçimleri öncesi yaptığı açıklamada, seçimleri kazanması halinde AB üyeliğini referanduma götüreceğini söyledi. Cameron yaptığı açıklamada, "Şimdi İngiliz halkı için sözünü söyleme zamanı. Şimdi, Avrupa sorununu İngiliz siyasetinde yerine oturtma zamanı" dedi. Seçimleri kazanan Cameron, ülkenin geleceğini etkileyecek olan bu vaadini gerçekleştirmek için ilk adımı attı. İngiltere, Haziran 2016'da Brexit için referanduma gitti. Bu dönemde Cameron, birlikte kalma yanlısı bir kampanya yürütse de AB'nden ayrılma yanlıları büyük bir zafer kazandı.

İngiliz halkı referandum sonucunda AB'den ayrılma kararını onayladı. Başbakan David Cameron, referandum sonrası istifa ederken, yerine gelen yeni Başbakan Theresa May, referandum kararına uyulacağını açıkladı. AB liderleri ile görüşen Başbakan May, Lizbon Anlaşmasının 50. Maddesi kapsamında başlayacak olan Brexit süreci için 2017'yi işaret etti. 2017 baharında başlayacak olan Brexit ile ilgili yasal sürecin 2019'da tamamlanması bekleniyor.

İngiltere'nin Brexit kararı, birliğin geleceğini olumsuz etkilerken, diğer üye ülkelere de örnek teşkil edebilir. İngiltere'nin ayrılmasından sonra AB'nin küresel alandaki etkisinin de zayıflaması bekleniyor.

5- Yabancı düşmanlığı

Batıda artış gösteren yabancı düşmanlığı, ırkçılık ve Müslüman karşıtlığı zamanla aşırı sağcı partilerin güçlenmesine neden oldu. Almanya, Avusturya, ve Fransa başta olmak üzere birçok ülkede Pegida, AfD gibi aşırı sağ partiler siyasal alanı dönüştürmeye başladı. Fransa, Almanya, Avusturya ve diğer bazı AB üyesi ülkelerde mescid ve camilere yönelik saldırılar yaşandı. Fransa'da başörtüsü ve haşema yasaklanmaya çalışıldı. Danimarka'da burka yasağı ilan edildi. Bu durum AB üyesi ülkeler içerisinde yaygınlaştıkça kamusal alanı da etkilemeye başladı. Aşırı sağ partilerin yükselişi ile birlikte ırkçılık siyasal alanın da merkezine yerleşti.

Tüm bu gelişmelerin etkisiyle ülkelerin birlikten koparak kendi politikalarını oluşlturma söylemleri artış göstermeye başladı.

Y.Şafak