Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı şişmanlıkla mücadele kampanyası, insanlarda bu soruna ilgiyi, farkındalığı ve değişiklik yapma isteğini mutlaka artıracaktır. Ancak, kalıcı çözüm için farkındalık ve istek asla yeterli değildir.
Son 30 yıldır şişmanlığın sadece kişisel bir sorun olduğunu ve davranış değişiklikleriyle düzeltilebileceğini düşünen Batı toplumlarında şişmanlık azalacağına artmıştır. Aynı yoldan gidersek bizim de benzer sonuçla karşılaşmamız kaçınılmazdır.
Şişmanlık salgının tarihine baktığımızda iki büyük toplumsal değişimin izlerini görürüz. Önce, giderek artan biçimde mekanize olan toplumun haraketliliği azaldı. Daha sonra ucuz ve kolay ulaşılan, şekeri unu çok besinler bollaştı. Bu iki olumsuzlukla yüzleşip çözüm üretmeden, sadece kişisel çabayla fazla kilolarımızdan kurtulacağımızı düşünmek hayalperestlik olur.
Sağlık Bakanlığı’nın başlattığı kampanyanın başarıya ulaşabilmesi için kapsamlı, uygulanabilir ve halkın tüm kesimlerini kucaklayıcı stratejilere ihtiyaç var. Bu stratejilerin geliştirilmesini, uygulanmasını ve sonuçlarının değerlendirilmesini sadece merkezi otoritenin işi olarak görürsek başarılı olamayız.
Doktorların, tüm sağlık çalışanlarının ve onların örgütlerinin; özel ve kamu sağlık kuruluşlarının, yerel idarelerin, Milli Eğitim Bakanlığı’nın ve tüm eğitim camiasının; özel sektörün, işçi sendikalarının, üniversitelerin özellikle sağlık bilimleriyle ilgili bölümlerin; Sağlık Bakanlığı dışındaki devlet bürokrasisinin, sivil toplum örgütlerinin, silahlı kuvvetlerin ve medyanın şişmanlıkla mücadeleye coşkulu bir biçimde katılması ve bu katılımın sağlanabilmesi için uygun iklimin yaratılması çok önemlidir.
Sağlıklı besinlere kolay ulaşabilmeli
Ülkemizde hızlı tüketilen yemeklerin, hazır paketlenmiş besinlerin, katkı maddelerinin, şekerin ve işlenmiş unun bolca kullanıldığı, raf ömrü uzun olan besinlerin tarihi oldukça yeni. Geleneksel olarak mahalle pazarlarından, manavdan kasaptan alış veriş yapan insanlar son 20 yılda süpermarketlere yöneldi. Batıda ise mevsiminde sebze ve meyvelerini sergilediği pazarlara rağbet giderek artıyor.
Ülkemizde yaşanan ters yöndeki değişimi durdurmak ve sağlıklı yöne çevirmek gerek. Bunun için yerel yönetimlere çok iş düşüyor. Temel besin maddelerinin temininde olduğu kadar hızlı yemek yenilen yerlerde de sağlıklı beslenmenin kolay ulaşılır olabilmesi teşvik edilmelidir. Yer tahsisinde öncelik, teknik yardım, ucuz kredi sağlama ve benzeri düzenlemeler halka kolay ulaşabileceği sağlıklı besin seçenekleri sunan iş yerlerinin açılmasını teşvik edecektir.
Devletin desteği ve teşviki olmaksızın bu mücadelede kalıcı bir zafere ulaşmak çok zor. Tarım politikasından, teşvik ve subvansiyon kararlarına; vergi kanunlarından, besin endüstrisiyle ilgili düzenlemelere kadar, birçok noktada şişmanlıkla mücadeleye makro düzeyde katkı yapma imkânı var.
Şişmanlatan besinleri uzak tutmalı
Glisemik endeksi yüksek, işlenmiş un ve şeker içeren şişmanlatıcı besinlere erişmeyi zorlaştırmak da en az sağlıklı beslenmeyi teşvik edici önlemler kadar önemli. Sağlık Bakanlığı’nın çocukların alış veriş yaptığı kantinlerde bazı yiyecek ve içeceklerin satışını yasaklaması bu yaklaşıma çok güzel bir örnek.
Sigaraya karşı savaşta olduğu gibi şişmanlatan besinleri yasaklamak tabii ki mümkün değil. Ama, şişmanlık salgınına katkıda bulunduğu bilinen besin ve içecek maddelerini sağlıklı besinlerden farklı vergilendirmek düşünülebilir. Besin paketlerin üzerine kolay anlaşılır bilgilendirme notları zorunlu kılınabilir. Bu notların anlaşılabilmesi için bilgilendirme kampanyaları açılabilir.
Bu önlemleri almak hiçbir idare için kolay değildir. Üreticisi, taşımacısı, toptancısı, perakendecisi ve yan sanayiyle yüz binlerce belki milyonlarca kişiyi istihdam eden, yeme içme endüstrisinin bu değişiklilerden olumsuz etkilenmesini en aza indirmek için de çareler düşünülmelidir.
Milliyet / Prof. Dr. E. Murat Tuzcu