Bir taraftan kredi derecelendirme kuruluşlarınınn verdiği notlar tartışılıp eleştirilirken, diğer taraftan da bu kurumların hegemonik uygulamaları devam ediyor.
İçinde bulunduğumuz ve her geçen gün yeni bir boyuta evrilen son finansal krizde, kredi derecelendirme (reyting) kurumlarının hegemonik güçleri tartışılmaya devam ediliyor.
Bu kurumlar, 170 yıllık geçmişlerinin hiçbir döneminde olmadıkları kadar itibar kaybına uğramışlardır. Bir taraftan bu kurumların verdikleri notlar, yaptıkları değerlendirmeler tartışılıp eleştirilirken, diğer taraftan da bu kurumların hegemonik uygulamaları devam etmektedir.
Temelleri 1841 yılında ABD'de doğudan batıya giden malların kayıtlarının tutmak için atılan bu kurumlar, bugün geldikleri nokta itibariyle çok farklı bir konumdadırlar.
Bugün itibariyle bu kurumların objektif bir ekonomik derecelendirme yaptıklarına inananların sayısı oldukça az iken, bu kurumların "ekonomik tetikçilik" yaptıklarına ve küresel sermayenin rotasına yön verdiklerine inananların sayısı oldukça fazladır.
Özellikle bu kurumlar, finansal krizin en debdebeli döneminde ülke notlarıyla oynayarak piyasalarda çalkantılara yol açması ve krize giden süreçte olumsuz bir rol oynamaları nedeniyle, ağır eleştiri bombardımanına uğramışlardı.
Bugün dünyada toplam 76 adet kredi derecelendirme kuruluşu var. Bunların sadece 10 tanesinin uluslararası boyutta olduğu kabul ediliyor.
Ülkeler ve uluslararası oluşumlar kendi kredi derecelendirme şirketlerini kurmak için zaman zaman girişimde bulunsalar da başarılı olamıyorlar.
Avrupa Birliği, Almanya, Fransa, Japonya ve Hindistan gibi ekonomik arenada söz sahibi olan devletlerin ve oluşumların geçtiğimiz dönemde bu girişimleri sonuçsuz kaldı. Çünkü uluslararası düzeyde kabul gör/e/mediler. Uluslararası düzeyde kabul gör/e/meyen bir kredi notunun değeri ise; yok hükmünden öteye geçememektedir...
Bu piyasada söz sahibi olan bir devletten söz edeceksek eğer; bu ABD'den başkası değildir. Şu anda dünya sermaye hareketine yön veren tüm önde gelen derecelendirme kurumları ABD kökenlidir. Deyim yerindeyse; ABD bu işte tam anlamıyla tekel konumundadır...
Eğer uluslararası kabul görmüş bir kredi derecelendirme kurumu kuracaksanız, ön şart olarak; mutlaka ABD'den bu işin lisansını almanız gerekmektedir.
ABD'nin bu tekel konumunda şüphesiz en büyük kapital piyasasına sahip olması ve dünya toplam tahvil piyasasının yüzde 50'sine sahip olması en önemli etkendir. İşte bu nedenle olsa gerek, dünya kredi derecelendirme piyasasının yüzde doksanı üç ABD kökenli kurum Standard&Poor's, Moody's ve Fitch tarafından kontrol edilmektedir.
Bu şirketler hukuki anlamda denetleme mercii olmamakla birlikte, uygulamada bu işlevi uluslararası kabul görerek yapmaktadırlar. Verdikleri kararlar ve açıklamaları nedeniyle hiçbir hukuki sorumlulukları yoktur! En azından bugüne kadar bu konuyla alakalı bir sıkıntıya girmediler...
Bu uluslararası kabule rağmen, bu şirketlerin yaptıkları uygulamalar her dönem şaibeli bulunarak eleştirilmiştir. Örneğin, en büyük şirket skandalı olarak tarihe geçen 2001'de Enron'un çöküşünden sadece beş gün önce Moody's, Standard&Poor's ve Fitch Enron'u yatırım yapılabilir seviyenin altına düşürdüklerini açıklamıştır. Hâlbuki o beş günden önce, bu üç kurumda şirket hakkında hiçbir olumsuz görüş bildirmemişlerdir...
Neredeyse tüm dünya derecelendirme piyasasını elinde bulunduran ABD menşeli bu kurumlar ABD içinde de eleştirilmektedir. Özellikle ekonomik krizle birlikte, bu kurumların kriz üzerindeki olumsuz etkileri haklı olarak irdelenmeye başlanmıştır.
Finansal krizin ABD'de patlamasının üzerinden bir yıl geçtikten sonra, Ekim 2008'de ABD Kongresi başlıca derecelendirme kuruluşlarının yöneticilerini, finansal krizdeki rolleri nedeniyle şiddetli ve ağır bir şekilde eleştirmiştir. Ancak hukuki anlamda ne ABD Kongresi ne de Obama yönetimi bu kurumlara bir yaptırım uygulayamamıştır. Çünkü bu kurumlar derin yapılara sahiptirler ve Kongre üyeleri dâhil olmak üzere birçok yapının ve lobinin mali destekçileri arasındadırlar.
Dünya sermaye hareketine yön veren ve çıkar çatışmalarıyla çalışan bu kurumların uluslararası ekonomik tetikçiliği olanca hızıyla ve gücüyle devam etmektedir. Üstelik bunun örnekleri de çok yakın bir zaman önce cereyan etmiştir...
Fevzi Öztürk/ Dünya Bülteni