İşsizlik, ekonomide sadece efektif talebi aşağıya çekmiyor, aynı zamanda yoksulluğu da artırıyor. Son günlerde krizin neden olduğu yoksulluğun yarattığı sosyal yıkıma ilişkin arka arkaya araştırma sonuçları açıklandı.
Denizaşırı Kalkınma Enstitüsü (The Overseas Development Institute,ODI) ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu'nun (United Nations International Children's Emergency Fund,UNICEF) ortaklaşa hazırladıkları rapora göre kriz döneminde ekonomileri küçülen ülkelerde bebek ölümleri artarken, daha fazla sayıda kız çocuk (daha çok da kız çocukları) açlık içerisine düşüyor.
Rapora göre, ekonominin küçüldüğü dönemlerde kız bebeklerin ölüm oranı erkek bebeklerden beş kat daha fazla. Yine rapora göre, 59 ülkede ekonominin yüzde bir oranında küçülmesiyle kız bebeklerinin ölüm oranının binde 7,4 erkek bebeklerinin ölüm oranının ise binde 1,5 arttığı görülmekte. Kriz açlığa düşen çocukların sayısını artırdığı gibi okuldan alınan kız çocukların sayısını da hızla yükseltti ve ilkokulu bitirme oranı yüzde 29'lara geriledi. Rapora göre krizin bir başka etkisi de gelin çocuk sayısının artması.
Sorunun büyüklüğü öyle bir noktaya geldi ki, Yunanistan'da işsiz kalanlar çocuklarını terk etmeye başladı. Bu durumun yaratacağı sosyal kıyımın sonuçları şimdi net değil, belli bir süre sonra ortaya çıkacak. Çin hükümeti ise günde 55 centin altında yaşayan 27 milyon kişinin açlık sınırında olduğunu açıkladı. Çin Hükümeti buradan hareketle günde bir doların altında yaşayanları yoksul sınıfına sokmaya karar verdi. Bu durumda yoksul sayısının 100 milyon kişiye ulaşacağı tahmin ediliyor. ABD'de ise kriz sonrası yoksul sayısı 46 milyona ulaştı.
Yoksullukla hükümetler iki şekilde mücadele ediyor. İlk mücadele türü pasif mücadele. Bu bize oldukça tanıdık bir yol. Bu yöntemde yiyecek, giyecek yardımı yapılarak yoksulların hayata tutunmaları sağlanmaya çalışılıyor. Bu yöntemle yoksulluğu ortadan kaldırmak bugüne kadar mümkün olmadı, tam aksine yoksulluk arttı. İkinci yöntemde yoksullar, işsizlikten kurtarılarak, sürekli gelire kavuşmaları sağlanıyor. Böylece yoksul kalmalarının önüne geçiliyor.
Birinci yöntem hükümetlerin ilk tercihi oluyor. Çünkü kolay. Üstelik kısa dönemde politik tercihleri yönlendirmede hükümetlere avantaj sağlıyor. Ancak bu yöntem sorunu çözmediği gibi, çalışma isteğini yok ettiği için yoksulluğun kalıcı olmasına da neden oluyor. İkinci yöntemde kısa dönemde maliyetler yüksek, ancak yoksulluk sorununu çözmede sonuç alıcı oluyor.
Krizle mücadele eden ülkelerde hükümetler istikrar programını uygularken, ne yazık ki yoksulları unuttular. Hatta yoksul olmayanların yoksulluğa düşmelerine neden oldular. Yoksulluk artarken, hiçbir ekonomide istikrarlı talebe ulaşmak mümkün değil. Tam aksine ekonomide risklerin birikmesine neden olunuyor. Bunu bilerek istikrar programları uygulansa ekonomilerin yeniden krize girmelerinin önüne geçilmiş olur. Yoksulluk aslında sadece yoksulların sorunu değil. Aynı zamanda varsılların da sorunu.
Ömer Faruk Çolak / Dünya