Fransa'nın Mali operasyonu ikinci haftasını geride bıraktı. Cumhurbaşkanı Hollande konuya ilişkin açıklamalarını sürdürürken başta Avrupa Birliği olmak üzere Amerika'nın aktif desteğini bekliyor. Elysee Sarayı kapalı kapılar ardında verilen sözlerin tutulmasını bekliyor.
Bugüne kadar İngiltere, Belçika ve Danımarka'nın dışında destek sağlayan herhangi bir ülke çıkmadı (Amerika dolaylı destek sağlamakta). Almanya ekonomik desteğinin dışında askeri desteğe sıcak bakmıyor. Ancak son günlerde cumhurbaşkanı başta olmak üzere siyaset cephesinde Fransa'nın askeri destek noktasında yalnız bırakılmaması gerektiği yönünde sesler yükseliyor. Ne var ki Angela Merkel sonucu belli olmayan bir operasyona destek vererek seçim yılını riske atmak istemiyor.
Avrupa devletlerinde görülen isteksizlik Fransa'nın tek taraflı aldığı müdahale kararıyla izah edilemez. Müdahale uluslararası hukukun verdiği "hakka" dayandırılsa da Fransa'nın öncülük etmesi birlik üyelerinde gizli niyetleri olabileceği düşüncesini pekiştiriyor. Fransa askerden çok maddi yardımda bulunmalarını bekliyor. Bunun için de Etiyopya'da 29 Ocak günü organize edilecek Mali konferansına büyük umutlar bağlıyor. Ancak bugüne kadar bu tür bağış/yardım toplantılarının hedefine ulaştığını söylemek zor. Bu konuda Afganistan örnek gösterilebilir.
Fransa bir yanda kamuoyunun yoğun isteği üzerine Afganistan'dan askerlerini çekerken, diğer yanda Mali'ye 2200 asker göndermesi çelişkili bir görüntü sunuyor. Cumhurbaşkanı Hollande yeni yıl konuşmasında önceliğinin iş, gençlik ve geleceğe yönelik yatırımlar olduğunu ifade ederken Mali'ye tek taraflı aldığı bir kararla müdahale etmesi çelişkiyi artırıyor. Ancak Fransız kamuoyu ve parlamentosunun tam desteğini alması Fransa'da müdahaleye itiraz eden aydın görüşü gölgede bırakıyor. Tek vücut olan Fransa tek sesle konuşmaya büyük özen gösteriyor. Amerikanvari bir çalışmayla enformasyon ve bilgi akışı sağlanıyor. Müdahalenin "savaş" sözcüğüyle ifade edilmesi başlı başına yanıltıcı bir durum oluşturuyor hafızalarda. Savaştan söz edilebilmesi için karşı cephede yer alanların devletlerin taşıdığı özellikleri taşıması gerekirdi; ancak Mali'de böylesi bir durumdan söz etmek mümkün değil.
Waltz'dan bu yana neorealist okulun uluslararası aksiyonun merkezine "güvenlik" nosyonunu yerleştirdiği biliniyor. Ülkeler güvenliklerinin tehdit altında olduğunu düşündüklerinde müdahalenin meşru bir hak olduğunu iddia ederler. Son yıllarda yaşadığımız küçüklü büyüklü müdahalelerin önemli bir çoğunluğu bu görüşün ışığında gerçekleşti. Tabii bu müdahalleyi haklılaştırmaz. Fransa tek taraflı olarak 11 Ocak günü başlattığı müdahalenin ilk günlerinde müdahaleyi Güvenlik Kurulu'nun 2085 nolu kararına dayandırmıştı. İlerleyen günlerde Güvenlik Kurulu kararına yapılan vurgu azaldı ve güvenlik gerekçesine dayandırıldı. Bunun içinde Mali devlet başkanının gönderdiği mektup dayanak gösterildi. Londra, Mali operasyonuna katılmak için Fransa'ya gönderilen mektubun bir benzerinin gönderilmesini talep etti ve ancak sonra operasyona katılma kararı aldı.
Ne var ki Hollande selefinden farklı olarak kendi döneminde Güvenlik Kurulu kararı olmaksızın herhangi bir uluslararası operasyona katılamayacağı sözünü bu müdahaleyle çiğnemiş oldu. Şimdi operasyona daha güçlü bir kılıf aranıyor. Hafta içinde Fransa yeni kararların alınabilmesi için Güvenlik Kurulu'nun toplanmasını istedi. Fransa bölgeye sevk edilecek Afrika askeri gücüne lojistik ve maddi destek sağlanmasını talep ediyor. Genel Sekreter Ban Ki-moon Fransa'nın oynadığı role itirazı olmamakla birlikte Birleşmiş Milletlerin barışı koruma misyonu çerçevesinde hareket etmesi gerektiğini düşünüyor. BM desteğinin lojistik destekle sınırlandırılmasını istiyor.
Ancak kurul üyelerinin önemli bir bölümü konuya genel sekreterden farklı bakıyorlar. Fransa'nın oynamaya çalıştığı role şüpheyle yaklaşıyorlar. Fransa'nın 2085 nolu karara ve BM Şartı'nın 51. maddesine (meşru müdafaa halinde kuvvet kullanımı) göndermede bulunmasına anlam veremiyorlar. Birleşmiş Milletler'in barışı kurmaya yönelik adımlar atması gerektiğini ve Fransa'nın bölgede başlattığı savaşın desteklenmesini Birleşmiş Milletler'in genel prensipleriyle çeliştiğini düşünüyorlar. Ayrıca, Mali ordusunun "insanlık suçu" işlediği yönünde gelen haberler ek kararların kabul edilmesini zora sokabilir.
Fransa, Mali'de, genel olarak Sahel bölgesinde, yaşananların Avrupa'yı tehdit ettiği tezinin dışında müdahalenin "Fransa'nın menfaatlerini" korumaya yönelik olduğunu da ifade ediyor. Kastedilen menfaatler dolaylı menfaatler. Komşu devletlerdeki "kazanımların" Mali üzerinden güvence altına alınması hedefleniyor. Müdahalenin hedefine ulaşmaması durumunda Amerika'nın Afganistan müdahalesi sonrasında Güney Asya'da görülen kaosa benzer bir kaosun Mali ve çevresinde de yaşanacağını, Cezayir'in güney bölümünde görülen otorite boşluğunun Mali kriziyle biraz daha derinleşeceği ve Mali'de barınan yapıların tekrar Cezayir'e ve Libya'ya döneceğini düşünmek mümkün.
Fransa Güvenlik Kurulu'nun 2085 nolu kararının yürürlülüğe konulmasını beklemeksizin tek taraflı aldığı müdahale kararının Batı Afrika ve Afrika Birliği devletlerini de zora soktu. Hazırlıksız yakalanan ülkeler, 2085 nolu kararın ışığında, kuzey Mali'de konuşlanacak askerler için lojistik desteğin yanı sıra maddi olarak da desteklenmesini bekliyorlar. Bunun için de en kısa zamanda 340 milyon avroya ihtiyaç duyuluyor. Sahel'de görülen otorite boşluğunu bertaraf etmek isteyen Batılı devletlerin bu güne kadar bölgenin kendi kaderine ele alması yönünde somut hiçbir adım atmadıkları biliniyor. Fransa'nın tek taraflı olarak başlattığı müdahallenin hukuki zeminden yoksun olması ve bu yönde bir arayışın içinde olması bir yana, bölge ülkelerinin askeri hedeflerle yetinmesi, Libya örneğinde olduğu gibi, Batı Afrika'da istikrarsızlığı daha da artıracaktır.
Dunyabulteni.net