Her yeni yıla girerken olduğu gibi bu yıl da tüketici fiyat endeksinde klasik hale gelen düzenlemeler yapıldı. Ana sektörlerin ağırlıklarında değişiklikler oldu; bazı mallar endeks kapsamına alındı, bazıları çıkarıldı. Bunlar, rutin uygulamalar. Yapılan anketlere dayalı olarak sektörlerin ağırlığı yeniden belirleniyor, tüketimdeki payı binde 1'in altına inen mal ve hizmetler kapsamdan çıkarılıyor ve bunların yerine tüketimde binde 1'in üstünde pay almaya başlayan mal ve hizmetler ekleniyor.
Ancak TÜFE'de başka sorunlar var. Her yeni yıla girerken yapılan rutin düzenlemeleri çok aşan sorunlar... TÜFE'nin tümden gözden geçirilmesi, hatta belki de TÜFE'ye ek yeni bir endeks oluşturulması gerekiyor. İstanbul Ticaret Odası'nın kullandığı endeksin adı bu konuda çok uygun görünüyor; ücretliler geçinme endeksi.
TÜFE'nin falsosu
Türkiye'de yaklaşık 20 milyon (19 milyon 482 bin) hane var. TÜFE ile teorik olarak bu 20 milyon hanenin toplam harcamasındaki değişimin oranı ölçülüyor. Bu açıdan bakılınca ortada hiçbir sorun yok. 20 milyon hanenin tümü bir anlamda kavranmış oluyor, tam bir eşitlik. Acaba öyle mi?
Eğer bu 20 milyon hanenin tüketim kalıpları arasında dağlar kadar fark bulunmasa, ortalama harcamayı ölçmenin tabii ki hiçbir sakıncası olmazdı. Ama sorun, bizdeki bu 20 milyon hanenin gelir düzeyleri ve tüketim kalıpları arasında müthiş uçurumlar bulunması.
Geçen yılın son haftasında TÜFE'deki mal ve hizmetlerin ağırlığındaki bir çarpıklığı gündeme getirdik. TÜFE'de otomobiller yüzde 6.4 gibi bir pay alıyordu. Yani her Türk hanesi ya da ailesi, aylık harcamasının yüzde 6.4'ünü otomobil almaya ayırıyordu. Bunun gerçek olamayacağı ortada. Ama bu yaklaşım tümüyle de yanlış değil.
Yaklaşık 20 milyon hanenin toplam harcamasında otomobil yüzde 6.4 pay alıyordur, bu yapılan anketle belirlenmiş bir orandır, buna itirazımız yok. Ama otomobil alabilen hane sayısı kaçtır ki? Bu arada, otomobilin payının bugün açıklanacak 2013 ağırlıklarında biraz daha arttığını görmemiz sürpriz olmaz, onu da belirtelim.
Geçen yıl satılan sıfır otomobil sayısı toplam 500 bin dolayında. Bir başka ifadeyle her 1.000 hanenin ancak 25'i sıfır otomobil alabiliyor. Yani 20 milyon hanenin 500 bini sıfır otomobil alma gücüne sahip; cümleyi tersten okursak 19.5 milyon hane sıfır otomobil alamıyor.
20 milyon hanenin "toplam" harcamasında otomobilin yüzde 6.4 pay alması normal; ama milyonlarca ailenin harcamasında otomobilin pay alıyor olması temelden yanlış, bu aileler için otomobil almak zaten hayal.
ÜGE gerekli
Bir karşı görüş olarak, "Şimdi otomobil alamayan, seneye alır, sonra alır" denilebilir. Bu görüş kısmen doğru. Ancak şu da bir gerçek Türkiye'de hiçbir zaman, ama hiçbir zaman otomobil alamayacak durumda olan milyonlarca hane var. Dolayısıyla TÜFE'nin yapısını biraz değiştirip daha dar gelirli kesimler için, özellikle de ücretliler için yeni bir endeks geliştirmek gerek.
Bu konuda İstanbul Ticaret Odası'nın "ücretliler geçinme endeksi" isim olarak çok uygun. Ya da "geçim endeksi" gibi bir isim de bulunabilir. Aslında önemli olan isim değil tabii ki, kapsanacak mal ve hizmetler ve bunların ağırlıkları. Türkiye'de hangi dar gelirli hane her ay kiraya ödediğinden fazlasını otomobil almaya ayırıyor olabilir ki? Bu, birkaç yıl için de değil, yıllar boyu böyle nasıl sürebilir ki?
Bir kez daha altını çizmekte yarar var. TÜFE, mevcut haliyle, Türkiye'deki 20 milyon hanenin toplam harcamasındaki artış ya da azalışı hesaplamak için yeterlidir. Ama özellikle dar gelirli haneler için mevcut TÜFE'nin ortaya koyduğu oranı doğru kabul etmek çoğu dönem için mümkün değildir.
Yeni bir endeks hesaplaması kafa karışıklığına yol açabilir, bundan kaygı duyulabilir, doğrudur. Ancak, kafa karışıklığı kaygısı yüzünden, milyonlarca hane için yanlış sayılabilecek bir enflasyon hesaplamasına devam etmek de pek kabul edilebilir bir durum değildir. Hele hele bütün ücret artışları çoğu kez doğruyu göstermekten uzak kalan bu endekse dayalı olarak belirleniyorsa...
Aydan aya mı, ortalama mı?
Enflasyon hesaplamasında en çok tartışılan konulardan biri de, oranın aydan aya mı, yoksa yıllık ortalamalar alınarak mı bulunmasının daha sağlıklı olduğu. Takvim yılı itibariyle düşünürsek, aydan aya olan endekste aralık aylarının endeksleri kıyaslanarak yıllık oran bulunuyor. Yıllık ortalamada ise, örneğin 2012 için, 2012'nin yıllık ortalama endeksi, 2011'in yıllık ortalamasıyla kıyaslanıyor.
Aydan aya hesaplanan endeksin, yalnızca aralık aylarındaki (yıl içi hesaplamalarda diğer aylardaki) endekslere duyarlı olması büyük bir dezavantaj. Fiyatı her ay düzenli artış gösteren bir ürün, aralıkta birden ucuzlasa yıllık oran çok düşük görünecek. Ya da fiyatı aylar boyu hiç artmayan veya çok az artan bir ürün, son ay büyük bir zam görse, bu kez tersi olacak. Oysa yıllık ortalama hesaplamada her ayın rakamı toplama 12'de 1 oranında yansıdığı için bir ayın etkisi sınırlı kalacak.
Hem zaten ortalama endekse dayalı hesaplamanın daha doğru olduğu kamu tarafından da kabul edilmiş durumda. Yeniden değerleme oranı olarak ekim ayında ÜFE'de oluşan "yıllık ortalama oran" esas alınmıyor mu? Neden ekimden ekime olan yıllık oran değil de, yıllık ortalama oran? Çünkü ortalama daha gerçekçi bir orana işaret ediyor.
Ayrıca TÜİK, fiyat derlerken neden ayın son günündeki fiyatı alıp bir önceki ay için aynı şekilde bulduğu fiyatla kıyaslama yapmıyor da, mal ve hizmete göre ayda birden fazla fiyat derlemeyi tercih ediyor. Ve hatta neden benzin ve mazotta geçen yıl ayda 4 kez fiyat derliyorken, bu yıl fiyatları günlük izlemeye karar verdi. Nedeni çok açık. İsteniyor ki, olabildiğince çok fiyat alınabilsin, aradaki fiyat dalgalanmaları da kapsanabilsin. Benzinde dün fiyat derlenmiş olsa, fiyat bugün artsa, bir sonraki fiyat derlemesinden önce de aynı miktarda indirim olsa... Eski sisteme göre benzin fiyatı hiç artmamıştı, oysa öyle olmadığı o kadar açık ki...
İşte bu fiyatı yayma işlemini, endeksi yayma işlemine döndürmek, yıllık fiyat hesaplamasında da ortalamaya geçmek gerekiyor. Bu zaten hesaplanmakta olan bir oran, yeni bir çalışma gerektirmiyor. Yeter ki o oranı kullanma konusunda tercihte bulunulsun...
ALAATTİN AKTAŞ / Dünya