Coğrafik konumu nedeni ile Türkiye, dünyanın en önemli enerji yolu ve enerji aktarım istasyonu konumunda. Avrupa’ya giden ve de gidecek olan tüm enerji hatları Türkiye üzerinden geçmek üzere planlanıyor.
Orta Asya’nın Avrupa’ya yönelik doğal gazı, Türkiye üzerinden gönderilmek üzere projelendirildi ve kapasite arttırıcı ilave projelerde bu doğrultuda yapılıyor.
Avrupa Birliği Ocak 2011’de Azerbaycan ile imzaladığı bir anlaşma ile uzun vadeli olarak Azebaycan’dan gaz alımını garanti altına aldı ve olası Rus yaptırımlarına bir alternatif yarattı.
Bu doğrultuda yapılan planlamada Nabucco hattı, Şahdeniz projesi kapsamındaki Azerbaycan gazını Türkiye üzerinden Balkanlara ve oradan da Avusturya kanalı ile tüm Avrupa’ya ulaştıracak. Buna ilaveten daha büyük kapasitede bir boru hattı daha inşa edilecek veya Nabucco hattı ile amalgame edilerek kapasite arttırılacak.
2012 yılının Haziran ayında Türkiye ile Azerbaycan hükümetlerinin yaptığı anlaşma ile Azerbaycan’ın Şahdeniz projesi ile Hazar denizinden çıkardığı doğalgazı Avrupa’ya ulaştırılması sağlayacak olan Trans Anadolu Doğalgaz Boru Hattı (TANAP) hayata geçirildi. Gerekli istimlak işlerinin bitirilmesi ile bu yılın sonlarında vurulacak ilk kazma ile proje başlayacak ve 2017 yılında sona erecek. Bu hatta ileriki yıllarda Türkmen Gazı’da bağlanacak.
Hattın kapasitesi 16 Milyar metre küp ve ilk yıllarda bunun 6 milyar metre küpü Türkiye’de tüketilirken geri kalan da Avrupa’ya iletilecek. TANAP hattı, Türkiye üzerinden Yunanistan, Arnavutluk, Adriyatik Denizi ve İtalya kanalı ile Avrupa’ya Azerbaycan doğalgazını taşıyacak.
İskenderun Körfezindeki Ceyhan limanı ise 150 milyon tonluk bir petrol musluğu konumunda. Bakü-Tiflis-Ceyhan hattı ile Kerkük-Yumurtalık hatlarının her biri yıllık 50’er milyon tonluk petrol taşıma kapasitesine sahip. Yıllık 50 milyon tonluk kapasiteye sahip olacak Samsun-Ceyhan boru hattı ise hala gündemde.
İstanbul boğazı ise tek başına yıllık 150 milyon ton sıvı gaz ve petrol ürünlerinin yegane geçiş yolu. Şu anda maksimum kapasitesine ulaşmak üzere ve bu nedenle de Türkiye Cumhuriyeti 2. bir İstanbul boğazı geçişi açmak hazırlığı içinde. Hem bu ikinci İstanbul Boğazı Montrö Anlaşması kapsamı dışında olacak, hem de iki yakasında insanların yaşadığı İstanbul Boğazından petrol yüklü tankerlerin geçişlerinde yaşanılan tehlikeleri kendi bünyesine çekecek.
Enerji konusunda asıl önemli aşama bundan sonra
Avrupa Birliği, önümüzdeki 20 yıl içinde Afrika’nın kuzey bölgelerinde güneşten enerji üretmeyi programlıyor ve bu doğrultuda da hazırlıklara başladı.
Avrupa Komisyonu, güneş yoğun bölgelerde fotovoltaik ve bir noktaya odaklatılmış güneş ışınlarının yarattığı yüksek ısı ile oluşacak buhar gücü vasıtasıyla elektrik üretilmesi ve Avrupa’daki yüksek tüketim merkezlerine aktarılması düşüncesi olan “Desertec” (Çöl Teknolojisi) adı altında bir projeyi destekleme kararı aldı.
Bu proje ile ilgili olarak “Çöl enerjisi 2050” (Desert Power 2050) adı altında hazırlanan rapora göre Kuzey Afrika (North Africa-NA) ve Orta Doğu (Middle East-ME) arasında entegre bir elektrik aktarım sistemi kurulacak ve bu enerji Avrupa’ya aktarılacak.
MENA bölgesinde hava kirletilmeden ve doğaya zarar vermeden sadece yenilenebilir enerji ile elde edilecek elektriğin Avrupa’nın enerji gereksiniminin yüzde 20’sinin karşılanması planlanmakta. MENA projesinin hayata geçmesi ile Avrupa’daki karbon salınımında da yüzde 95’lik bir düşüş bekleniyor.
Tüm bunlara ilaveten Suudi Arabistan ve Mısır’ı da Avrupa’ya bağlayacak bir hat var geleceğin enerji projeleri içinde.
Avrupa’nın bu son enerji vizyonu ve planlaması içinde Türkiye kilit bir rol oynuyor. Türkiyesiz bu projelerin hayata geçmesi olanaksız.
AB komiseri Oettinger’in Brüksel’deki Konrad Adenauer Vakfı’nda yapılan toplantıda “İddia ederim ki önümüzdeki 10 yıl içerisinde, bir Alman başbakan, Parisli meslektaşı ile dizleri üstünde Ankara'ya sürünerek gidip Türklerden, 'Arkadaşlar lütfen bize katılın.' diye rica edecekler" açıklamada bulunması gerçekte hiçte boşuna değil, tesadüfte değil.
Enerji açısından Türkiye’nin geleceği sadece bununla kalmıyor. Tüm bu yazdıklarımın dahası da var. Avrupa’nın Türkiye üzerinden yenilenebilir enerji sağlaması ile bir yıl boyunca kumbaraya atacağı para 33 Milyar Euro civarında. Neredeyse her yıl AB’ye üye 10’a yakın devletin her birinin bütçesinden daha fazla olan bir miktarı tasarruf edecek AB, MENA’dan elde edeceği enerji ile… MENA sadece Avrupa’ya hizmet edecek değil. Hangi ülkede üretiliyorsa onun da enerji gereksiniminin büyük bir kısmını sağlayacak. Türkiye bu enerji programının tam orta yerinde, adeta mihenk taşı gibi duruyor. Suriye ile Türkiye arasındaki enerji aktarım kapasitesi 222 Giga Watt. Sadece mevcut hattın bu kapasitesiyle MENA ile Avrupa’ya aktarılabilecek miktar 1,100 teravat/saat boyutunda.
Mevcut üretim kapasitesi ile kıyaslandığından bu miktarın olağanüstü boyutlarda olduğu görülmekte.
Cumhuriyetin 100’üncü yılına yani 2023 yılına kadar ihracatını 500 milyar dolara çıkarmayı hedeflemiş olan Türkiye’nin Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika bölgesindeki en yüksek elektrik tüketimine sahip ülkelerden biri olacağı kesin. Başka türlü 500 milyar dolarlık üretim yapıp ihraç etmesi olanaksız.
Türkiye, dünya üzerinde üç kıtayı birleştiren noktada bulunmasıyla, Avrupa’nın Orta Doğu ve Kuzey Afrika’dan elde edeceği elektrik ve doğal gaz enerjisinin Türkiye’den geçmesi zorunluluğu ile bu bağlantılardan büyük fayda görecek, enerji gereksiniminin büyük bir kısmını çok düşük maliyetlerle karşılayabilecek. Ve de doğal olarak 2023 hedeflerini tutturmakta zorluklarla karşılaşmayacak. Avrupa’ya elektrik satması bile olasılıkların arasında yer alıyor.
Enerji işi bununla da bitmiyor
Bir müddettir dünyada sessiz ve derinden bir şekilde bir enerji devrimi yaşanıyor. Maliyetleri ve petrol fiyatlarını aşağılara çekecek bir devrim. Dünyadaki etkileri görülmeye başlandı bile.
Nükleer enerjiyi devreden çıkaracak, son 50 yılın jeo-stratejik hesaplamaları sil baştan edecek denli devrimsel gücü olan bir teknolojinin adı “Kaya Gazı”, İngilizcesi de “Şeyl Gazı.”
Bu teknolojide ABD başı çekiyor, Çin ise onu takip ediyor. Dev ülke uçsuz bucaksız topraklarında kaya gazını buldu bile. Şimdilik bu devrime uzaktan bakan Avrupa kararsız. Rusya ise petrol fiyatları ile doğalgaz fiyatlarını düşürmeye başladığı için bu kaya gazına adeta lanet okuyor.
ABD, enerji gereksinimini karşılamak için dünyanın çeşitli bölgelerinde operasyonlar yaparken aniden kendini yeni bir yeraltı zenginliğinin üstünde oturur buldu. ABD’de bugüne değin 15 binden fazla yatay kuyu açılınca doğalgaz fiyatları neredeyse üçte bire düştü. Amerikalı uzmanların yaptıkları hesaplara göre, 2020 yılında ABD’nin tüm doğal gaz gereksiniminin yarısı kendi topraklarındaki kaya gazından karşılanacak. Toprağın altında binlerce yıldır uyumakta olan bu rezervin kapasitesi bu denli büyük.
Şimdi sıra “Kaya Petrolü”nde. Yapılan hesaplamalara göre 2035 yılında dünya petrolünün yüzde 12’si kaya petrolünden elde edilecek. Binlerce metre aşağılara inmek yerine dünya yüzeyinden birkaç yüz metre aşağıdan yatay delikler açıp kaya gazı ve petrolü elde etmek daha ucuz olduğundan, petrolün ve doğalgazın fiyatında önümüzdeki yıllar içinde yüzde 40’lara varan bir düşüş beklenmekte.
Uydu verilerine göre Türkiye bu konuda çok şanslı olan ülkeler arasında yer alıyor. Yapılan sondajlarda Konya, Kırşehir ve Ankara’da kayı gazı bulgularına ulaşıldı. Kanadalı tanınan bir şirket olan Trans Atlantic Petroleum gerek Güneydoğu, gerekse de Trakya’da kaya gazı ararken Hollanda ve İngiltere ortaklığındaki ünlü Shell şirketi de Diyarbakır’da kaya gazına ulaşmaya çalışıyor.
Kaya Gazı’nın Türkiye’deki varlığı ile Orta Asya, Orta Doğu ve Kuzey Afrika’daki enerjilerin Türkiye’den geçerek Avrupa’ya gitmesi ve gidecek olması Türkiye’yi uluslararası platformlarda oldukça güçlendirip söz sahibi edecek. Bu kehanet değil, kesin bir öngörü.
Prof. Dr. Ata Atun