Görünüşte, alkol ile sömürü arasında herhangi bir bağlılaşım kurulamayabilir. Ama acaba gerçek öyle midir? 'Ateş suyu'na tiryakileştirilen Kızılderili adamı aklımıza getirebiliriz.
Kızılderili adamın gündelik hayatında tüttürdüğü bir dumanı vardı. O, bu dumanı keyif için tüttürmüyordu. Duman onun kültüründe bir haberleşme aracıydı. Kıtanın sonsuzca uzayan topraklarında, sesini ulaştıramadığı mesafelerde duman ona haberleşme işinde yardımcı oluyordu. Beyaz adam, Kızılderili'den dumanı öğrenince bunun keyif verici bir nesne olduğunu keşfetti. Avrupa'da tütün alışkanlığı oradan başladı. Ve devam ediyor.
Kızılderili'nin alkole nispeti var mıydı? Hayır. Kızılderili'nin kendine özgü bir alkolü yoktu. Dolayısıyla alkol alışkanlığı da yoktu.
Kızılderili, doğanın kendine armağan ettiği böcek kabuklarından, çiçekten, ottan, çöpten süslenme nesneleri icat ediyor. Belki köklerden çıkardığı boyayla gövdesine, yüzüne şekiller veriyor, bu sade, basit süslerle gönlünce eğleniyordu.
Vakta ki, beyaz adam, Kızılderili'nin alkolü tanımadığını fark etti, ona alkolü (viski) tanıttı. Kızılderili, bu sert içkinin tadını aldı ve ona 'ateş suyu' adını verdi. Kızılderili ilkin viskiye tiryaki edildi, sonra viskinin bedeli ondan aklın almayacağı ölçüde yüksek pahalar ödettirilerek çıkartıldı. Bugünkü Amerika kıtasında yerlilerin anayurdu olan toprakların çoğu, bu doğuştan tertemiz saf olan insanlardan birkaç şişe viski karşılığında tırtıklandı.
Bakın kayıtlarda ne var: 'Sömürgecilik en ilkel toplumlarda bile alkollü içkileri, boncuklarıyla mal dolaşımını hızlandırarak sakin yaşayışı, hızlı yaşamaya dönüştürüyordu ki; bu gerçeğin karşısında mistik uyuşukluğun öğütlenmesi emperyalizm açısından hem ikiyüzlülük, hem de çelişmeydi.'
Bu cümleler Afrikalılar için kuruluyor. Amerika kıtasının Kızılderili yerlilerine gelince, bugünkü New York kenti (beş ada üzerine kurulu), Şikago, Arizona, Saint Louis gibi havzalar ya birkaç şişe viski karşılığında veya incik boncuk verilerek satın alınıyordu. Örneğin New York kentinin tümü (beş ada) 24 dolar karşılığında satın alınmıştı. O 24 dolar da viskiye gitmiştir muhtemelen.
Halen Avrupa, alkolizmle nasıl başa çıkacağını bilemiyor. İngiliz tarihçi Arnold Toynbee'ye bakarsanız bu gidişle başa çıkması mümkün de değil. Toynbee'nin dediği şu: alkolle ancak İslam dini başa çıkar!
Alkolizmin tek başına bir tehdit olarak algılanması yanlış olur. Alkolizm; can sıkıntısı, bezginlik, yılgınlık, umutsuzluk, erken bunama, melankoli, yalnızlık duygusu, şizofreni gibi yaygın ruh ve sinir hastalıkları ile eşleşmiş olarak iş görüyor. Bu tablodan intiharların çıkacağını tahmin etmek zor değil.
Velhasıl, bu ülkede olay, halen Avrupa ve ABD ölçeğinde bir vahamet arz etmiyor. Ama içkiye ve sigaraya başlama yaşlarının artık ilköğretim düzeyinde seyrettiği biliniyor.
Sigarayla olan mücadele fark edilebilir bir başarı kazandı. Fakat sigara şimdilerde alkolle ikame edilmeye çalışılıyor. Avrupa'nın ve ABD'nin Afrika'da ve Amerika kıtasında uyguladığı alkol marifetiyle sömürü düzeneği, şimdi bu ülkede (Türkiye'de) bir iç sömürü aracı olarak kullanılmaya çalışılıyor.
Tüm Avrupa ülkelerinin ve ABD'nin sergilediği içler acısı tablo göz önünde dururken, kimi mahfillerin alkolü özendirmeye çalışması akıl alacak iş değil.
Yarın bu alışkanlığı ortadan kaldırmak için harcanacak paranın, bu gün alkol alışkanlığı sağlamak üzere harcanan paradan kat kat fazla olacağı günü düşünmek bile insanı ürkütüyor.
Yeni Şafak / Rasim Özdenören