logo

Mekke-i Mükerreme’den Müslümanlara Nasihatler

İlim, fikir ve gönül önderi merhum Mahmud Esad Coşan Hocaefendi’nin Kadın ve Aile Dergisi’nin Mart-Nisan 1998 nüshası için kaleme aldığı ve Başmakaleler 2 eserinde yer alan başmakalesini istifadenize sunuyoruz:

Elhamdülillah, Mekke-i Mükerreme. Otelin penceresinden, el-Mescidü’l-Haram’a kuşbakışı bakarak, kapılardan giren çıkan binlerce, rengârenk müslümanı yukarıdan zevkle seyrederek bu yazımı kaleme alıyorum.

Ortalık iyice kalabalıklaştı; namaz vakitlerinden bir saat kadar önce gidilmezse Harem-i Şerîf’e kolay girilemiyor; yollar tıkanıyor, meydanlar, çarşıların içleri, otelin katları, koridorları bile tıklım tıklım doluyor. Cenâb-ı Hak cümlesine makbul, mebrur bir hac yapmasını nasip eylesin; Ümmet-i Muhammed’e (sallallahu aleyhi ve âlihî ve sellem) umumî olarak rahmeylesin, yardım eylesin, lütfeylesin; hayırları feth; şerleri, zararları, fitne ve fesatları, cevr ü cefâları, zulüm ve gadrleri defeylesin...

Cümlenizin Kurban bayramlarını (iyd el-adhâ) içten kutlarım, Cenâb-ı Hak sizleri nice yıllara, bayramlara, sevinçlere, başarılara, mutluluklara, güzelliklere nail ve vasıl eylesin. Hepinize sevgi ve selamlarımı, dua ve ihtiramlarımı arz ederim, salih ve halis dualarınızı beklerim.

İslâm çok güzel, çok mükemmel, çok ileri, çok yüksek, çok muhteşem, çok muazzam, çok mübarek bir din. Onun diğer dinlere, inançlara, felsefelere, görüşlere, yollara... üstünlüğü çok açık, çok bariz, çok kesin. Onunla göğsümüzü gere gere övünebiliriz, sevinebiliriz. Allah’a hamd ü senâlar olsun, ne mutlu mü’min olanlara, müslümanca yaşayanlara!

Ama yirminci yüzyılda, maalesef İslâm ülkelerinin çoğu zayıf, çoğu fakir, çoğu geri kalmış. Esaret görmüşler, sefalet çekmişler, okuyamamışlar, ilerleyememişler, yükselememişler. Bunun vebali, sorumluluğu, suçu, zalimlerin, emperyalistlerin, sömürücülerin, uluslar arası şebeke ve çetelerin, gayrimüslim, hain ve düşman örgütlerinin büyük ölçüde... Çünkü müslüman ülkeleri ilerletmemek, batırmak, yok etmek için her türlü çareyi düşünüyor ve tedbiri alıyorlar. Müslümanların ayaklanmasından, uyanmasından, ülkelerine sahip çıkmalarından, yönetimi ele almalarından, istismarcı ve sömürücüleri dışa atmalarından; kuvvetlenip, birleşip emperyalizmi yenmelerinden; cihana hakkaniyeti, adaleti, hürriyeti, hakikati, saadet ve selameti, insaf ve merhameti, iman ve irfanı, zarafet ve fazileti hâkim kılmalarından korkuyorlar.

Bunlar uluslar arası çete! Bunların dinleri, imanları para, menfaat! Bunlarda hiç insaf yok, son derece korkunç, gaddar, zalim, pervasız, küstah ve hunharlar. Bunlardan her şey beklenir, her şer ve zarar, hatar ve hasar gelebilir. Bunlar silah satışı için sunî ihtilaf çıkarır, fitne çıkarır; halkları, kabileleri, milletleri, kardeşleri, komşuları birbirine saldırtır, kırdırır. Menfur emellerine engel olmak isteyenlere suikast yapar, çamur atar; milletine hizmet etmek isteyen hükümetleri devirir, milliyetçi idarecileri astırır, kestirir, karalar, yaralar, bombalarlar...

Bunlar bazen büyük uluslar arası kuruluşları; dinî, içtimaî, terbiyevî, hatta insanî kurum ve kuruluşları kullanırlar; maskeli, sinsi çalışırlar; kendilerine karşı çıkan ülkeleri, halkları, kişileri... uyutmak, bozmak, yıkmak, eritmek, köleleştirmek, yutmak... için çok yönlü, çok çeşitli, çok gizli usuller kullanırlar; okullar, kolejler, üniversiteler, hastaneler, televizyonlar, dergiler, gazeteler, klüpler, klikler, gruplar kurar, filmler çevirir, kitaplar, kasetler yayınlarlar. Bunların şerrinden, zararından kurtulmak için çok dikkatli, çok tedbirli, çok çağdaş, çok bilgili, çok hünerli olmak gerekiyor. Çok ciddi, çok büyük bir uluslar arası savaş içindeyiz; sorun, var olmak sorunu. Düşmanı iyi tanımalı, dostlarla tam ve etkili bir iş birliği sağlamalıyız.

Kıbrıs’ımız ne olacak; Bosna’daki, Kosova’daki kardeşlerimizin hali nereye varacak; sevgili yurdumuz, bölünmekten, yutulmaktan, yıkılmaktan nasıl korunacak? Halimiz, istikbalimiz, istiklalimiz, haklarımız, menfaatlerimiz, alacaklarımız, mutluluğumuz, nesillerimizin aydın ve güvenli geleceği nasıl sağlanacak?

Gafleti, cehaleti, dalaleti, ataleti, nemelâzımcılığı, vurdumduymazlığı hemen bir kenara bırakmalı; milletçe, bütün iyi niyetli, milliyetçi, dürüst, mert insanlar el ele vermeli, sorunlarla çok yakından ilgilenmeli, herkes üzerine düşen ödev ve görevleri çok mükemmel yerine getirmeli...

Millet olarak her içtimaî faaliyeti millileştirmek, milli menfaatlerimize uygun olarak yapmak, yürütmek zorundayız; beceriksizlere, hainlere, fasıklara, kâfirlere, sömürücülere, ajanlara meydan vermemeliyiz.

İşi başkasına bırakınca olmadı, olmuyor, olmayacak!