Yoğun bir toksin bombardımanı ile karşı karşıya olduğumuz kesin. Yaşam kalitemizi azaltıp sağlık sorunlarımızı çoğaltan nedenlerin başında bu “toksin yükü” var. Toksinlerin de farklı tipleri var. Kimi kimyasal, kimi ruhsal, kimi bedensel.
Bedenimiz uzun süreli bir toksin yüklenmesine maruz kaldığında sorunlarını bazı sinyallerle anlatıyor. Durup dururken ortaya çıkan bağışıklık problemleri, gaz, şişkinlik, kabızlık ya da ishaller, tekrarlayıp duran uçuk ve aftlar, açlık krizleri, iştah kayıpları, ilerleyici yorgunluk durumları, nedensiz terlemeler, uyku sorunları ve daha pek çok şey toksin yükümüzün arttığına işaret edebiliyor, “Detoks” ise şu veya bu nedenle bedenimize giren toksinlerden kurtulma çabası anlamına geliyor. Ne var ki bir zamanlar bir mucize gibi sarıldığımız bu muhteşem sözcük de pek çok şey gibi kirlenmeye başladı, ticarileşti ve endüstrileşti.
Detoks denince şimdi aklımıza sadece şunlar geliyor: Ne yemeli, içmeliyim? Hangi aletlerden geçmeliyim? Hangi tetkikleri yaptırmalı, neleri incelettirmeliyim? Şunu hemen belirtelim: Detoksta önemli olan yedikleriniz değil, yemediklerinizdir. Temel hedefiniz vücudunuzu kısa bir süre içinde toksinlerden arındırmak değil, uzun dönemde vücudunuza minimum toksin sokmak olmalıdır. Detoksun değişmez prensiplerinden biri az ve öz yemek, diğeri bol bol sebze ve meyve tüketip olabildiğince işlenmemiş gıdalarla beslenmek ve bunları mümkün olduğu kadar çiğ, doğal halleriyle tüketmektir. Basit bir detoks tüyosu da şudur: Hayata, daha doğrusu yiyip içtiklerinize biraz daha limon sıkın! Vücudu limon kadar kolay ve güçlü alkalinize eden ve limon kadar negatif iyon ekleyen başka bir besin hemen hemen yok gibidir. Gribin, nezlenin iyice yaygınlaştığı şu soğuk kış günlerinde toksinlerden korunmak için detoks yapmayı ve sebzelerinize, çorbalarınıza, hatta suyunuza daha sık ve bol limon katmayı ihmal etmeyin. Önemli ve etkili bir tüyo daha: Şeker ve beyaz undan olabildiği kadar uzak durun.
Yaşadığımız hayat, bedenen ve ruhen toksinler yüklüyor. Tabii beynimiz de bu toksinlerden nasibini alıyor. Bütün dinlerde yatsı vakti dua edilir. Bundan maksat bir günün yükünü üzerinizden atabilmenizdir. Ruhunuza bir ruhsal detoks yaptırabilmenizdir. İşin dini kısmı benim işim değil. Ama şunu belirtmek istiyorum ki, detoks bir bütündür. İşin bir kısmı bedensel detoks ise, diğer kısmı da ruhsal detokstur.
Aslında biriktirdiğimiz toksinlerin yüzde doksanı ruhsal toksinlerdir. Kıskanmak, hayatla ilgili endişeler, affetmemek, kindar ve öfkeli olmak, başkalarının ayağını kaydırmaya uğraşmak, dedikodu derken beynimizin bagajı doluyor. Vicdani, ruhani detoks yapmadan, beden detoksu işe yaramaz. “Bunu yersem karaciğerim temizlenir, bunu içersem böbreğim” mantığıyla işin yüzde 10’unu halletmiş olursunuz. Karaciğer, böbrek zaten tıkır tıkır çalışır, aslında sizin çok şey yapmanıza gerek yok.
Toksinlerden arınmada zorlanan esas organımız zavallı beynimizdir. Beyin uykuda bile detoks yapamıyor, çünkü uykularımız kâbuslarla, kötü rüyalarla geçiyor. Zaten insanoğlu vicdan detoksunun önemini, beden detoksu ile tanışmadan çok önce anlamış ve maneviyat diye kocaman bir kâinat oluşturmuştur. Hafiflemek istiyorsanız mutlaka vicdan detoksu yapacaksınız, ruhsal detoks yapacaksınız. Bütün dinlerde oruç vardır. Bu, bizim dinimizde olduğu gibi otuz gün ya da diğer bazı dinlerdeki gibi üç gün de olabilir. Bunun nedenini düşündünüz mü? Çünkü oruç arınmadır. Hem ruhsal, hem de bedensel bir detokstur. Detoksun sağlık üzerindeki etkileri konusunda en ufak bir şeyin bilinmediği zamanlarda bile oruç vardı. Bu anlamda, ruhsal detoks insanlık tarihi kadar eskidir.
Osman Müftüğlu / Hürriyet
|