İslam ülkeleri arasındaki her türlü işbirliğini geliştirmeyi çalışma konuları arasına alan Hukukun Üstünlüğü Derneği, İslam İşbirliği Teşkilatı hakkında kamuoyunda farkındalık oluşturacak programlarına bir yenisini ekledi.
18 Ocak’ta yapılan Uluslararası Hukuk Kişisi Olarak İİT (İslam İşbirliği Teşkilatı) konulu programa konuşmacı olarak katılan İzmir Katip Çelebi Üniversitesi Öğretim üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Süleyman Sırrı Terzioğlu İİT'nin tarihçesi, yapısı, Türkiye İİT ilişkileri ve İslam Zirvesinden İKÖ'ye oradan İİT'ye dönüşüm süreci hakkında bilgiler verdi.
Yrd. Doç. Dr. Süleyman Sırrı Terzioğlu Uluslararası İslami Adalet Divanı kurulmamasının bir eksiklik olduğunu ve bununla ilgili hukuki çalışmaların hukukçular tarafından yapılması gerektiğini belirtti.
Terzioğlu, şunları söyledi:
“Biliyorsunuz bir İran-Irak savaşı yaşandı. Taraflar, İslam İşbirliği Teşkilatı üyesi iki İslam devleti olmasına rağmen bu savaş engellenemedi. Bu savaş esnasında İslam İşbirliği Teşkilatı bünyesinde bir uluslararası mahkemeye ihtiyaç olduğu açığa çıktı.
İki İslam Devleti birbiriyle nizaya düştüğü zaman bunu çözecek bir mahkemenin olması gerekir. Birleşmiş Milletler üyesi İki İslam devleti nizaya düştüğü zaman Birleşmiş Milletler bünyesinde faaliyet gösteren Uluslararası Adalet Divanı’na gidebilir. Ama o zaman “Siyasi bir takım kararlar verilebilir” düşüncesiyle İslam İşbirliği Teşkilatı’nda bir Uluslararası İslami Adalet Divanı ihtiyacı ortaya çıktı haklı olarak. “Bizdendir, daha bağımsız karar verebilir” düşüncesiyle bir anlamda alternatif mahkeme Uluslararası İslami Adalet Divanı.
Ancak bu mahkeme, 1980’lerde imzaya açılmasına rağmen kurucu imzalar henüz tamamlanamadığı için faaliyete geçmiş değil.
Şimdi baktığımız zaman, bu mahkemenin çalışma yöntemi olarak Birleşmiş Milletler Uluslararası Adalet Divanının hemen hemen kopyasının olduğunu görüyoruz, bunda bir problem yok. Önemli olan burada hangi hukuku uygulayacak meselesi. Uluslararası İslami Adalet Divanı’nın kaynağına baktığımız zaman ilk kaynak İslam hukuku, ondan sonra anlaşmalar gelir, örf ve adet gelir İslam hukukuyla çatışmadığı sürece. Aslında bu anlamda, eğer adil bir yargılama isteniyorsa ve gerçekten çalıştırılabilirse önemli bir fonksiyon eda edecektir.
Peki bu mahkeme yürürlüğe girse ve iki İslam devleti, iki Müslüman devlet bu Uluslararası İslami Adalet Divanı’na gitse hangi hukuk uygulanacak? İslam hukuku. O zaman Uluslararası İslam Hukuku’na ilişkin ilkeleri bizim tespit etmemiz gerekir.
Bununla ilgili yapılan bazı çalışmalar var. Mesela, baktığımız zaman İslam’da uluslararası anlaşmalar, İslam’ın savaş ve barış hukukuna ilişkin birtakım ilkelerini görüyoruz. Geçmiş yıllarda yapılan, mesela İmam Serahsi Hazretleri’nin çalışması var. Otuz ciltlik bir eseri var, bunun altı yedi cildi sırf İslam devletler hukukuna ilişkin. Batı’daki devletler hukuku çalışmalarından yüzyıllar önce İslam hukukçuları bu işi İslam hukukuna bakan yönleriyle ele almış. Tabi, yeni ortaya çıkan bir takım gelişmelerle, teknolojik gelişmeler, yeni kavramlar, işte, uzay hukuku, bilişim hukuku vesair. Mesela, deniz hukuku denen bir kavram var, “Münhasır ekonomik bölge” denen bir kavram var… Acaba bunun İslam hukuku boyutu nedir? İslam hukuku münhasır ekonomik bölgeye nasıl bakar? Kıta sahanlığı, kara suları, açık denizdeki rejim nedir? Hava alanı, hava sahası nedir? Uzay hukuku nasıl olmalıdır? Bunların hep İslam hukuku boyutuyla değerlendirilmesi gerekir.”
Yrd. Doç. Dr. Süleyman Sırrı Terzioğlu konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Devletler hukukuna baktığımız zaman bugünkü sistematik öncelikle uluslararası hukukun kaynaklarından başlar. İslam Devletler Hukuku’nun kaynakları… Sonra uluslararası toplumda devletleri anlatır, İslam hukukunda devlet nedir? Bugün modern hukukta kara suları devletin ülkesine giriyor. Münhasır ekonomik bölge devletin ülkesine girmiyor ama egemenlik yetkilerini kullandığı bir alan. Mesela bunun İslam hukukuna göre tartışılması gerekiyor. Acaba uluslararası örgütlerin İslam hukukundaki yeri nedir? Örneğin, İslam İşbirliği Teşkilatı’nın İslam hukukundaki yeri nedir? Bunların hep -en azından ana hatlarıyla- ayrı ayrı tartışılması gerekiyor. Bugünkü sistematik çerçevesinde şu andaki modern uluslararası hukukçulara sunulabilecek bir çalışma olması gerekir. Bu aynı zamanda, böyle bir mahkeme kurulduğu zaman bir altyapının oluşması için zemin hazırlar, Uluslararası İslam devletler hukukçularının yetişmesine faydalı olur diye ümit ediyorum. Yani, böyle, İslami Adalet Divanı hayata geçirilebilirse…
Şimdi baktığımız zaman İslam devletleri var, yani İslami idealle ortaya çıkan ve anayasalarında İslam hukuku olduğu ifade edilen, İslam’la yönetildiği, İslam hukukuyla yönetildiği ifade edilen devletler var. Evet, bunlar iç hukuk açısından birtakım içtihatlar geliştirebilir, iç hukuk açısından birtakım uygulamalar söz konusu olabilir. Ama iki İslam devletinin bir uyuşmazlığı ortaya çıktığında acaba hangi hukuk kuralları uygulanacak, hangi içtihatlar gelişecek? Bugüne kadar böyle bir çalışma yok. Uluslararası İslami Adalet Divanı faaliyete geçerse böyle yeni bir kapıya da yol açabilir.”
Programın kapanış konuşmasını yapan Dernek Başkanı Av. Süleyman Arslan ise “Biz, Hukukun Üstünlüğü Derneği olarak, İslâm ülkeleri arasındaki her türlü olumlu iş birliğinin geliştirilmesini arzuluyoruz. İslâm Ülkeleri Ekonomik İşbirliği, Uluslar arası İslami Adalet Divanı, İnsan Hakları Komisyonu ve benzeri çalışmaları halklar olarak güçlendirmemiz lâzım. Bu çalışmaların başarılı olmaması için sabotaj yapanlar da var. Ama özellikle Müslüman hukukçuların bu tip organizasyonları sıhhatli çalıştıracak şekilde kendilerini yetiştirmesi gerekmektedir” ifadelerine yer verdi.