Tereyağı kardiyovasküler hastalıklar yönünden bir kez daha aklandı. Yaklaşık 650 bin kişi üzerinde yapılan araştırmaya göre, tereyağı kalp hastalıklarına neden olmadığı gibi Tip 2 diyabette az da olsa azalma sağlıyor.
Uzun zamandır tereyağının önemli bir besin kaynağı olduğunu ve kalp damar hastalıklarına yol açmadığını söyleyen, İç Hastalıkları ve Kardiyoloji Uzmanı Prof. Dr. Canan Karatay, Göğüs Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta gibi birçok uzmaın haklılığı ortaya çıktı.
Tereyağı tüketimi herhangi bir kardiyovasküler hastalık (KVH), koroner kalp rahatsızlığı ve inmede artışa neden olmuyor, yanı sıra tip 2 diyabeti de bir miktar azaltıyor.
Tereyağı tüketimi ve kardiyometabolik sonuçlarla ilgili anahtar kelimeler kullanarak 9 veritabanının bir yıl süre ile incelendiği araştırmada, prospektif kohort veya randomize klinik çalışmalarda tereyağının ölüm, kardiyovasküler hastalıklar, diyabet ve inme üzerine etkileri incelendi.
15 ülkede 636 bin kişi üzerinde yapılan 9 çalışmanın analizinde günde bir yemek kaşığı (14 gram) tereyağı tüketilmesinin kardiyovasküler hastalıkları, koroner kalp hastalıklarını, felçlerle ilişkili olmadığı gibi diyabet riskini azaltabileceği ortaya çıktı.
Araştırmaya göre tereyağı yiyenlerde tüm sebeplere bağlı ölümlerde yüzde 1’ lik bir artış var.
Plos One’ de yayınlanan çalışma bugüne kadar tereyağı üzerine yapılan metaanalizlerin en önemlilerinden biri.
Uzmanlar araştırmalarını şu sözlerle değerlendiriyorlar:
“Bu sonuçlar tereyağı tüketiminin uzun vadede sağlık üzerine etkisinin olmadığını veya çok az olduğunu gösteriyor.
Tereyağının az veya çok yenmesi ölüm, kardiyovasküler hastalıklar veya diyabette büyük farklılıklara yol açmıyor.
Sonuçlarımız, diyet kılavuzlarında tereyağı tüketimiyle ilgili önemli bir değişiklik yapılmasını gerektirmiyor.”
Araştırmacılardan Dr. Laura Pimpin’ in görüşleri de şöyle:
“Daha fazla tereyağı tüketenlerin diyet ve hayat tarzları genel olarak daha kötü olmakla beraber bunun fazla bir önemi olmadığı anlaşılıyor.
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta bundan sonrasını şöyle değerlendiriyor:
Bir bilimsel araştırma değerlendirilirken bunun önce akıl ve mantık ile bilim ve tıbbın temel prensipleriyle uygun olup olmadığına bakılması gerekir.
Randomize kontrollü araştırmaların bile “işin tabiatı gereği” kusursuz ve mükemmel olmaları imkânsızdır.
1- Meta-analize alınan araştırmalar 15 farklı ülkede yapılmış. Tereyağının bu ülkelerin tümünde de “aynı” nitelikte olması mümkün değildir. Bizim köy tereyağımız ile Amerika’ da markette satılan tereyağı aynı olabilir mi?
2- Araştırmalarda kalp-damar hastalıkları, diyabet ve ölüm riskini etkilediği için dikkate alınanlar dışında bilinen ve bilinmeyen daha pek çok faktör olabilir.
Fiziki aktivite ve genetiğin “es geçilmesi” bile bu araştırmaların değerini ciddi derecede azaltır, hatta bana göre “sıfırlar”.
3- Katılımcıların beslenme özelliklerini belirleyen sorgulamalar ne kadar güvenilirdir? Herkesin her gün aynı miktarda yağ tükettiğinden nasıl emin olunabilir?
4- Metaanalizdeki araştırmaların hiçbiri randomize değildir yani güvenilirlikleri düşüktür.
5- Araştırmalardaki sonlanımlar tıbbi ve hastane kayıtlarıyla, ölüm sertifikalarına göre değerlendirilmiştir.
Daha da pek çok sebep sayılabilir.
Meta-analizler evet çok önemli ve değerlidir ama sonuçları akıl-mantık ve bilim-tıbbın temel prensipleriyle çelişiyorsa bunlara ihtiyatla yaklaşılmalıdır.
Kalp-damar hastalıklarının beslenme ile yakından ilişkili olduğuna itiraz edecek bir olduğunu sanmıyorum.
Her zaman tekrarladığım gibi beslenme bir bütündür, tek bir besin ögesinin sağlıklı veya hasta olmayı belirlemedeki rolü sınırlıdır.
Bütün mesele “adam gibi beslenmektir” ve tereyağı da bunun unsurlarından sadece biridir.
Lâkin marketten aldığınız şık ambalajlı ürünün “tereyağı” olmadığını anlamanız için “hakiki ve gerçek köy tereyağı” yemeniz gerekir.