İlim, fikir ve gönül önderi Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan (Rh.A.) Hocaefendinin Mevlid Kandili üzerine gerçekleştirdiği sohbeti istifadenize sunuyoruz...
es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtühû.
Elhamdülillah bu akşam mübarek gecelerimizden biri. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz hazretlerinin dünyaya teşrif eylediği günün sene-i devriyesi, Mevlid Kandili dediğimiz mübarek gece.
İnsanoğlunun mânevî pek çok değerleri var. Bu değerlerden bir tanesi de tarih şuurudur. İnsanoğlu hafıza sahibi bir yüksek mahlûk, Allah'ın yüce yaratığı olarak eskiyi, mâziyi hafızasında muhafaza edebiliyor. O da, Cenâb-ı Mevlâ'nın kudretinin, hikmetinin ayrı bir nişanesi. Nice nice bilgiler insanın hafızasında canlı kalıyor. İnsanoğlu bu hafızasındaki bilgileri zihninde evirip çevirip değerlendiriyor. Onlar üzerinde tefekkür ediyor. İşte bu gece de, yani Rebîülevvel ayının 11'ini 12'sine bağlayan gece.
***
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz bir bahar gününde, Rebîülevvel ayında dünyaya gelmiş. Enteresandır, ilginçtir; rebî' kelimesi Arapça'da ilkbahar mânasına gelir. Yani Peygamber Efendimiz ilkbaharda dünyaya gelmiş. Rebîülevvel ayı da aylardan birisidir. O da ilkbahara her zaman rastlamaz, döner. Bazen bakarsınız yaza, bazen güze, bazen kışa rastlayabilir ama o zaman ikisi birden denk gelmiş.
Bir hadîs-i şerîfini okuyarak, Peygamber Efendimiz'in mübarek sözleriyle kendisinin soyu hakkında kendi ifadelerini hadîs-i şerîfinden takip etmiş olalım. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki;
Enes radıyallahu anh'ten İbni Asâkir'in ve Deylemî'nin, Beyhâkî'nin Delâil'inde, Hâkim'in Tarih'inde rivayet ettiğine göre:
Ene Muhammedü'b-nü Abdillah. "Ben Abdullah'ın oğlu Muhammed'im." Peygamber Efendimiz'in babasının adı Abdullah, annesinin adı Âmine idi. Bizde hanım ismi olarak Âmine değil de, Mevlid'den herkes bilir. "Âmine hatun Muhammed ânesi." diye bilirler ama, Emine denmiş. Emine de Arapça'da bir mânâ verir; "güvenilen hanım" mânasına gelir. Emin, Emine. O da olur ama Peygamber Efendimiz'in annesinin adı a'sı uzun Âmine, babası Abdullah idi. Efendimiz kendi soyunu şöyle geriye doğru bildiriyor:
Ene Muhammedü'b-nü Abdillah. "Abdullah'ın oğlu Muhammed'im." Devam ediyor soyuna; Abdullah kimin oğlu, onun babası kim, onun babası kim? Böyle geriye doğru babasını, dedesini söylüyor; dedesinin babası, dedesinin dedesi... geriye doğru isimleri sayıyor.
Ene Muhammedü'b-nü Abdillahi'b-ni Abdilmuttalib. Demek ki dedesinin ismi Abdülmuttalib b. Haşim. Onun da babası, Peygamber Efendimiz'in büyük dedesi Hâşim. Onun için Peygamber Efendimiz'in Kureyş kabilesi içinde grubuna Benî Hâşim, "Hâşimoğulları" derler.
***
Efendimiz kendisini anlatmaya devam ediyor. Peygamber Efendimiz sohbete oturdu mu dakikalar, saatler unutulurdu sabaha kadar etrafında ashâb-ı kirâm Efendimiz'i can [kulağı] ile dinlerlerdi. Nasıl dinlediklerini tasvir hoşuma gidiyor. Buyruluyor ki rivayetlerde;
Peygamber Efendimiz'i dinlerken, dinleyenler sanki başlarının üstüne bir ürkek kuş konmuş da "Aman kıpırdamayayım! Kıpırdarsam kuş uçar kaçar." Kaçmasın diye böyle başını kıpırdatmadan, o tarzda Resûlullah Efendimiz'i meclisinde hayran hayran dinleyerek, seyrederek, konuşmasına kendilerini tam olarak verirlerdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e bazen sorarlardı:
"Yâ Resûlallah! Kendin hakkında bilgi ver bize. Sen nasıl bir mübarek kimsesin, nerelerden gelmesin? Dünya hakkında bilgi veriyorsun, âhiret hakkında, kıyamet hakkında bilgi veriyorsun, Allahu Teâlâ hazretleri hakkında bizi öğretiyorsun, eğitiyorsun, yetiştiriyorsun, ibadetler hakkında bilgi veriyorsun; kendinden de biraz bahsetsene Yâ Resûlallah?" dedikleri olurdu. O zaman da Efendimiz kendisinin nesebi, hasebi çok meşhur biliniyor ama herkes bilsin diye hakikatleri ifade ederdi.
Peygamber Efendimiz o kadar güvenilen bir insandı ki daha peygamber olmadan önce şöhret kazanmıştı: Muhammed el-Emin, Muhammed-i Emin. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz'in emin sıfatı vardı.
Kendisine emniyet edilebilen, güvenilebilen insan.
***
Evet, geriye doğru Peygamber Efendimiz'in soyu İsmail aleyhisselam vasıtası ile İbrahim aleyhisselama giderdi. İbrahim aleyhisselam da Allah'ın halîli; Halîlullah. Peygamber Efendimiz Habîbullah, Halîlullah; herşeydir de Peygamber Efendimiz'in şöhreti Habîbullah, "Allah'ın sevgili kulu." Dedesi, çok eski büyük dedesi İbrahim aleyhisselam da Halîlullah. Halil; "Çok samimi arkadaş" demek. Halîlullah. "Allah'ın arkadaşı, samimi, sırdaş dostu" mânasına. O sıfatı almış bir mübarek insan. Putlara tapmamış, putlara tapmayı reddetmiş, putları kırmış, putlarla mücadele etmiş bir insan.
Câbir radıyallahu anh'ten İbni Asâkir ve Dârimî'nin -Sünen-i Dârimî'yi biliyorsunuz; hadis alimi bu.- naklettiğine göre Peygamber Efendimiz buyurmuş ki;
Ene kâidü'l-mürselîn ve lâ fahra. "Ben peygamberlerin serveriyim, komutanıyım, başkanıyım; övünme yok." Allah beni böyle bir makama oturtmuş, Makâm-ı Mahmûd'u bana ihsan etmiş, bütün peygamberler benim mâiyetimde, arkamda.
Ve ene hâtemü'n-nebiyyin ve lâ fahra. "Ben peygamberlerin sonuncusuyum, onu en son mühürleyip bir seriyi tamamlayan en sonuncuyum. Peygamberlerin hâtemiyim, övünme yok."
Ve ene evvelü şâfi'in ve müşeffa'in ve lâ fahra. "Ben de kendisine Allah tarafından âhirette ilk defa şefaat hakkı verilecek, şefaatçiliği kabul edilecek, o makam kendisine ihsan edilecek kimseyim; övünmek yok ama gerçek budur." diye bildiriyor.
Peygamber Efendimiz mütevazı idi ama Allah'ın kendisine, "Bildir Ey Resûlüm!" dediği şeyleri bildirmesi gerektiğinden bildiriyor. Kendisi tanınsın diye bildiriyor, arada da ve lâ fahr, övünmek yok diye ifade ediyor.
Burada bir sahih hadîs-i şerîfi size nakletmek istiyorum; Peygamber sallallahu aleyhi ve selllem Efendimiz buyurmuş ki;
Vellezî nefsî bi-yedihî. "Canım elinde olan, beni yaratan, yaşatan, dilerse hayatıma son verecek, öldürecek olan, canım elinde olan Allah'a, nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki..."
Lâ yü'minu ehadüküm. "Sizden biriniz hakiki mü'min olamaz, tam inanmış sayılamaz."
Hattâ ekûne ehabbe ileyhi min vâlidihî ve veledihî ve'n-nâsi ecmaîne. "Ben ona, o mü'mine babasından da, evladından da, bütün diğer insanlardan da daha sevgili olmadıkça mü'min olamaz."
Süleyman Çelebi'nin Mevlid'inin dua bölümünde bir beyti vardır:
Gözü yaşı hakkı içün âşıkların
Bağrı başı hakkı içün sâdıkların.
İşte o âşıkların gözyaşları çok kıymetli oluyor. Aşktan, sevgiden dökülen gözyaşları çok yüksek duyguları ifade eden inci gibi, pırlanta gibi gözyaşları oluyor. Dua ederken de Süleyman Çelebi onu ölçü olarak koymuş önümüze. Allah'a yalvarırken diyor ki;
Yâ Rabbi! Sana şu âşık-ı sâdık kulların divanına durup ibadet ediyorlar. Seni, Resûlullah'ı sevenler, âşık-ı sâdık mü'minler var ya! Hani gözyaşı döküyorlar ya seni zikrederken, Resûlune salât ü selâm getirirlerken! O gözyaşının ne kadar kıymetli olduğunu Peygamber Efendimiz hadîs-i şerîflerinde bildirmiş ya! İşte o gözyaşının hürmeti için, onun hakkına benim dualarımı kabul et diyor. Öyledir, o gözyaşları gerçekten çok kıymetlidir.
Şu mübarek kandil gününde Allah'tan niyazımız, bizi de Rabbimiz o livâü'l-hamd altında, Peygamberimiz Hamd sancağı altında haşreylesin; peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, salih kullarla beraber biz de orada olalım! O sancağın dışında âsîlerin, mücrimlerin ayrıldığı; öbür taraftaki kâfirlerin, müşriklerin, münafıkların, âsîlerin, mücrimlerin gruplarında olmayalım! Bu Hamd sancağının altında Allah bizi mahşer günü haşreylesin!
Peygamber Efendimiz ümmetine şefaat edecek. Mahşer yerinde müteaddit şefaatleri var. Din kitapları onları uzun uzun anlatıyor. Müteaddit yerlerde, mevkilerde, zamanlarda Peygamber Efendimiz Rabbimiz'in divanında ilerleyecek, huzûr-u Rabbi'l-İzzet'te secdeye kapanıp şefaat edecek, kulların arzuhallerini arz edecek. Arzuhalcisi olacak. Allahu Teâlâ hazretlerine ricada, duada, niyazda bulunacak. Allahu Teâlâ hazretleri onun şefaatini kabul edecek. Onun şefaatini kabul edip, isteklerini yerine getirecek. Kullar hakkında şefaatini kabul edip, kulları bağışlayacak.
Allahu Teâlâ hazretleri cümlemizi Peygamber Efendimiz'in şefaatine erenlerden, kurtulan bahtiyar kullarından eylesin. Afv u mağfiret olunanlardan eylesin.
Tabii Peygamber Efendimiz yine ve lâ fahra buyuruyor. Övünmek yok. "Övünmek için söylenmiş bir söz değil bu" diye Peygamber Efendimiz bunu böylece beyan buyurmuş.
Allahu Teâlâ hazretleri bizi Peygamber Efendimiz'in şefaatine erdirsin!
Allahu Teâlâ hazretleri hepinizden razı olsun, hepimizi sevdiği kulları zümresine dâhil eylesin.
Sevdiği kul olmanın yolu Peygamber Efendimiz'e ittibâ etmektir. Âyet böyle bildiriyor:
Kul in küntüm tühibbûnellâhe fe-ttebi'ûnî yuhbibkümullâhu. âyet-i kerîmesi çok önemli bir hakikati bize bildiriyor. Eğer Allah'ı seviyorsa bir insan Resûlullah'a tâbi olacak ve Allah'ın sevgili kulu olma derecesine varmanın yolu Resûlullah'a uymaktan, Allah'a ulaşmanın yolu Resûlullah'a sımsıkı sarılmaktan geçiyor. Onun için Allahu Teâlâ hazretleri bizi Peygamber Efendimiz'in sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılanlardan eylesin.
Allah bizi Resûlune has ümmet eylesin. Böylece kendisine has kul olabilmeyi nasip eylesin. Ömrümüzü, dünyamızı, zamanımızı, hayatımızı, imkânımızı, paramızı, pulumuzu, mesleğimizi, çalışmalarımızı Allah'ın rızasına uygun istikamette yapmayı nasip eylesin. Ömrümüzü Ümmet-i Muhammed'e ve bütün insanlara fâideli geçirmeyi nasip eylesin. Şu kandil gecesi hürmetine bizim kusurlarımızı affeylesin. Allah cümlemizi Tertemiz, pırıl pırıl, içi dışı nurlu, kalbi tertemiz, feyizli, mübarek, nurlu kullar eylesin. Nice nice nice mübarek gecelere, kandillere erişmeyi nasip eylesin. Peygamber Efendimiz'in sünnetini şu asırda ihyâ eyleyip şehit sevapları kazanmış olmayı nasip eylesin.
Ahirete bir gün göçeceğiz, kabrimizi cennet bahçesi eylesin. Kabirden bir gün kalkacağız, bizi Peygamber Efendimiz'in livâü'l-hamdi altında peygamberlerle, sıddıklarla, şehitlerle, sâlihlerle haşreylesin. Bir gün nasip olur cennete girersek bir yerimiz olacak. Allahu Teâlâ hazretleri bizi Firdevs-i Â'lâ'da [meskûn eylesin.]
Firdevs-i A'lâ cennetin en güzel yeri, en yüksek kısmı, en âlâ, en orta yeri.
Firdevs-i A'lâ'da Peygamber Efendimiz'e komşu eylesin, Peygamber Efendimiz'in komşusu olmak, cemalini dâimî görmek, sohbetinde dâimî olmayı nasip eylesin.
es-Selâmu aleyküm ve rahmetullahi ve berekâtüh.
26 Temmuz 1996 / Prof. Dr. Mahmud Es'ad Coşan
iskenderpasa.com