İçinde yaşadığımız 21. yüzyıl ile birlikte dünyada siyasi, iktisadi, sosyal ve kültürel alanlarda dengeler hızla değişiyor. Dünya farklı ittifaklara sahne oluyor.
Etkin güçlerin, küresel sorunları çözme fikriyle oluşturduğu sistem ve organizasyonların, adalet, özgürlük ve samimiyet temel başlıklarında inanan insanları tatmin etmede zorlandığı görülüyor.
Değişen dünya şartları karşısında, küresel rolleriyle etkinliğini sürdüren organizasyonlar uluslararası sözleşmelerde yer alan “evrensel değerleri”, arkasında durulmayan değerler gibi hissettiriyor.
İnsan hak ve özgürlüklerinin temelini teşkil eden yaşama ve inanma haklarına yapılan saldırılar, ana görevi bu hak ve özgürlükleri korumak olan küresel sistemlerin ne kadar çok zorlandıklarını bugünlerde sık sık ortaya koymaktadır.
Yakın tarihimizde benzer dış saldırılarla ve oyunlarla karşılaşan dünya Müslümanları, İslam kardeşliğini tesis etme yolunda önemli toplantılar gerçekleştirdiler.
Örneğin 1931’deki İslam Birliği Genel Kongresi’nde; İslam inancını ve değerlerini korumak, İslam kardeşliğini geliştirmek ve Müslümanların menfaatlerini birlikte savunmak için etnik köken ve mezhep ayrımı yapılmaksızın Müslümanlar arasında işbirliğini sağlamak yönünde alınan kararlar günümüzde de bir kez daha bu tür birlikteliklerin önemini vurgulamış oldu.
İslam ülkeleri halkları yaşadıkları bu acı tecrübeler doğrultusunda, öncelikle Müslüman birlikteliğini temel kabul edip, ön planda tutarak yaşamaya başlamalı, tüm dünyadaki adalet, özgürlük ve barış arayan halklara örnek olmalıdır.