Öğrenmek kalpten kalbe geçiştir!
Son Güncelleme: 19 EYLÜL 2018 - TSİ 10:02
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk; “her çocuğun müfredatı kendi içinde gizlidir” demiş.
Elbette pek çok anlamı içinde barındırıyor bu sözler. Belki kastının ötesinde, biz muhataplar için elverişli bir tefekkür imkânı sunan bu sözlerden yola çıkarak, acizane, eğitim kültüründen dem vurmaya çalışacalım. Çünkü bütün sorunlarına ve somut yöntem tekliflerine rağmen eğitimin biraz da kültür olarak ele alınması gerektiğine inanıyorum.
Yani zihne ve gönle iyice yerleşerek bir toplumun insana ve kâinata bakışını, sanatını, küresel ölçeklere uyum sağlama kabiliyetindeki yerel geleneklerini, gündelik hayatını, farklı yaşam tarzlarını velhasıl medeniyet değerlerini ihya edecek şekilde dönüştürme kudretini haiz bir yaşayan kültür olarak bakalım diyorum eğitime.
Evet, böyle diyorum çünkü her birimizin (geçmişte veya bugün çocuk olmaklığımız hasebiyle) içimizde yazılmakta olan bir müstakil müfredatımız gerçekten de var. Bu meşrepten meşrebe, mizaçtan mizaca değişen biricik müfredatın aslında harfleri yoktur bana göre. Gönül kitabıdır o.
Misal, çocuğunuz çok çalışır ama bir türlü iddialı bir bölümü kazanmayı becerecek kadar matematikten, fizikten vesaire yana kabiliyetli değildir. Biraz dürtüklersiniz, mesela onun el işlerindeki kabiliyetini fark edersiniz. Çocuk zanaata, tamire, elleriyle inşa etmeye, boyamaya, kesip biçmeye, taş işleme gibi ince el işlerine vesaire eğilimlidir.
Şimdi bu çocuğun okuyup üniversitede geçerli bir bölüm tutturma zorunluluğu, içindeki bu eğilimi, doğuştan getirdiği bu kabiliyeti perdelediği gibi, kendi içindeki müfredatı yazmasına da takoz koymuyor mu? Ya onun içinde gizli müfredat; taşı toprağı madeni işleyip boşluklarına biçim ve ruh verme sanatını usul usul yazıyorsa?
Biri bir binaya bakıp taş yığını görürken, biri de ona baktığında mana görür. Bizzat içinden bakmaktadır çünkü. İşte varlığa içinden bakana, eşyanın vücuda gelme hikmetinde kendi kalbinin yansımalarını bulan gençlere ne vaat ediyor mesela bugün üniversiteyi kazanma kriterlerimiz, başarı ölçülerimiz?
Bugün içindeki maneviyatı elleriyle icra etmeye eğilimli bir gencin toplumsal düzeyde kabul gören bir meslek edinmesi neden böylesine zor? Neden son derece vasat ve demode bir talim terbiye çerçevesine sığdırılmaya mahkûm bırakılıyor gençlerin içinde saklı müfredat, nam-ı diğer cevher?
Bu sıkışıklığa bir de rekabet sebebiyle ezberî eğitim yöntemlerini ekleyin. Test başarısına endekslenmiş bir eğitimle çocuğun gönül kitabının sayfalarında saklı o müfredatın okunması / yazılması nasıl mümkün olabilir ki?
Dahası hangi öğretmen, hangi usta, rehber, eğitimci, hangi hoca (ne ad verirseniz verin) bu çocuğun içinde saklı müfredatı tatbik etme donanımına sahip bir eğitimden geçiyor bugün acaba? Hangi eğitmen çocukların mizacına, kabiliyetine, eğilimine uygun olanı seçip yönlendirecek ve uygulamayı takip edecek bir hür ufka, bir zevk ve ehliyete, bir hayat tecrübesine sahip olacak bir tedrisattan geçiyor?
Elbette kişisel gayretler ve çok kıymetli çabalar mevcut. Lakin sistemi bütün olarak ele alınca asıl öğretmenlerin seviyesini yeniden yükseltmenin elzem olduğuna varıyoruz.
Ustalar der ki, öğrenmek kalpten kalbe geçiştir. Çocuğun gönlüne değmeden, puana, skora, sonuca odaklı tektip bir ezberî eğitimden geriye çocuğun aleminde ne kalıyor ki, onunla medeniyet değerlerini ihya etmeye heves etsin?
Aktarım kültürüyle ne kadar nefsinden geçirebiliyor bugün çocuklar öğrendikleri bilgiyi? Katmansız, yüzeysel, sığ bir dönüştürmeyle müsamere kıvamında ortaya çıkan eserlere bakarak hangimiz bir medeniyet kanatlanmasından bahsedebiliyoruz?
Bilgiyi nasıl dönüştürüp yaşayan bir kültür olarak insan kalbine değer hale getirebilirler bu seviyede? Kitap sayfasından yani aktarımdan yaşantıya yani tatbikata, uygulamaya geçmeyen hangi bilgi gerçeğe hizmet edebilir?
Bilginin ilmî kaynağı yazılı olsa da bilgi insandan öğreniliyor. Şimdi burada bir duralım artık. Yoksa İNTERNETTE derslerde okuduklarımızın çok daha ötesinde, sınırsız bilgi var. Ama bunu bize bir hayat bilgisi kıvamına dökerek, gönlümüzün semalarından arzına indiren, bizi dönüştüren eğer işini hakkıyla yapan bir öğretmense, ancak o zaman bilgi canlanmış demektir.
Leyla İpekçi