Kandiller ve fâni dünya üzerine
Son Güncelleme: 3 MAYIS 2016 - TSİ 09:22
İlim, fikir ve gönül önderi merhum Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin İslam Mecmuası’nın Aralık 1996 sayısında yayımlanan başyazısını, Mi'rac kandili vesilesiyle istifadenize sunuyoruz.
Mukaddes Mi'rac kandili, Receb’in 27. gecesi... Cümle mü’min ve Müslüman kardeşlerime mübarek olsun! Ekremü’l-ekremîn ve erhamü’r-râhimîn olan yüce Allah (celle celâlüh), o müstesna gece hürmetine bizleri, af ve mağfiret buyursun; rahmetine daldırsın, rızasına erdirsin, iki cihanda aziz ve bahtiyar kılsın, nice nice yıllar muammer edip, ibadet ve taat işlemeye, hayır hasenât yapmaya muvaffak eylesin, huzuruna sevdiği, razı olduğu kullar olarak varmak, cemaliyle müşerref olmak nasip buyursun.
Receb-i şerîf geçiyor, tevbe ayı; oruç ayı; hazırlık ve ekim ayı bitmek üzere... Sevgili Peygamberimiz, serverimiz, önderimiz, her şeyimiz, başımızın tacı, gönüllerimizin mahbûbu ve sultanı Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) hazretlerinin ayı Şâbân-ı şerîf geliyor; içinde mübarek Berat kandili var. Bütün sene için çok önemli bir gece... Şaban’da Resûlullah Efendimizin (sas.) sünnet-i seniyyesine sımsıkı sarılmalı, ona çok çok salât u selâm getirmeli, Ramazân-ı şerîfe iyice hazır hâle gelmeliyiz.
Aziz ömürlerimiz rüzgâr gibi geçiyor, yıllar sular gibi akıyor, hayat sermayemiz gittikçe azalıyor, her gün ayrılık ve kavuşma zamanı biraz daha yaklaşıyor: Dünyadan, akrabadan, dostlardan, meşgalelerden, yorgunluklardan, kederlerden, imtihandan ayrılma, âhiret dostlarına, Peygamberimize, Cenâb-ı Hâlik’ın didarına kavuşma zamanı...
Orası için ne hazırlık yapıyoruz? Bizi cennete, ebedî ve sonsuz saadete ulaştıracak ne gibi âmâl-i sâlihamız var? Ömür muhasebemizin hâsılası ne? Kârda mıyız, zararda mı? Huzura kabul edilebilecek miyiz? İki cihan güneşinin iltifatına nail olabilecek miyiz? Havz-ı kevserden içmek nasip ve müyesser olacak mı? Cennete girebilecek, evliyâullah ve salihlerle beraber olabilecek miyiz? Sevdiklerimize, sevimli, mutlu, iyi, güzel bir hal üzere kavuşabilecek miyiz?
Acaba kabirde halimiz nice olacak; mahşer günü ne gibi durumlarla karşılaşacağız; mahkeme-i kübrâda sorgulamamız nasıl sonuçlanacak; yüzümüz ak pak, pürnur, pürneşe mi, simsiyah, mosmor, buruşuk, kırışık, gamgin, pişman ve perişan mı olacak?
Sıratı geçip cennete girecek miyiz? el-İyâzü billâh, nâr-ı cehenneme düşüp cayır cayır yanacak mıyız? Bütün salih ve mübarek dostlardan ayrı düşmek; kâfirlerle, zalimlerle, pis, çirkin, iğrenç, süfli, suçlu, asi, mücrim kullarla yan yana olmak, türlü türlü ezalara, cezalara uğramak, yüz binlerce sene o izbe, pis kokulu, katranlı, karanlık, irinli, zakkumlu, işkenceli yerlerde azap çekmek ne fena ya Rabbi!
Ey kardeş! Gaflet uykusundan uyan, gerçekleri anla, istikbalde başa gelebilecek felaketleri düşün, fâni cihanın aldatıcı lezzetlerine kapılma, şeytana kanma, gafillik ve cahillikten kendini kurtar, gayrete gel, tedbir al, İslâm’a sarıl, gerçek müslüman ol, âhiret için çalış, kendini cehennemden kurtarmaya bak, cenneti elden kaçırma, bir saniyeni bile boşa geçirme! Bu dünya kimseye kalmadı ve kalmayacak, sen de bir gün mutlaka buradan göç edeceksin.
Ölüm ansızın ve habersiz geliverir. Bir gün, kim bilir nerede, nasıl, kaç yaşında Azrail (as.) yakana yapışıverir.
Akıllı müslüman ölüme hazırlıklı olandır; ahmak ise hevâ-yı nefsine uyup gaflette yüzen!
Yâ Rab! Bizi gafletten uyandır; bize zikrinde, şükründe ve hüsn-i ibâdetinde tevfîkini refîk eyle!