Ramazanın kıymetini bilmeliyiz
Son Güncelleme: 18 MAYIS 2018 - TSİ 09:32
Her yıl on gün önce gelerek mevsimleri, ayları ve günleri düzenli olarak ziyaret eden “Onbir ayın sultanı”, bu yıl bizi tekrar şereflendirdi. Bize çok değerli manevî hediyelerle gelen bu “Sultan”ın bir aylık ziyaretinin kıymetini bilmeli; ona layık bir ağırlamada bulunmalıyız.
Rabbimiz ramazan vesilesiyle her yıl bizlere bir arınma fırsatı sunuyor. Ramazan ve orucun bize sağladığı en büyük fırsatlardan biri, kusurlarımızın farkına vararak Allah’a yönelmek, geçmişteki ihmallerimizi telafi etmek; gönül dünyamızı, ahlakımızı ve vicdanımızı ilahi güzelliklerle zenginleştirmektir.
Birçok insanın bazı kötülüklerinden tövbe edip güzel alışkanlıklar geliştirmek için ramazanı bir vesile olarak değerlendirdiğini ve daha sonraki hayatını yeni bir düzene soktuğunu görmekteyiz.
Ahlaki bir perhiz
İslam’da oruç sadece yemekten, içmekten uzak durma şeklinde bedensel bir perhiz değil, aynı zamanda kötü söz ve davranışlara karşı ahlâki bir perhizdir; kötülüklere bulaşmama yahut bunlardan arınma hususunda bir irade eğitimidir. Bunu ifade eden bir hadislerinde Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuşlardır: “Oruç (kötülüklere karşı) bir kalkandır. Biriniz oruç tuttuğu zaman kötü söz söylemesin, kavga etmesin. Şayet biri kendisine sataşır, kötü söz söylerse, ‘Ben oruçluyum’ demekle yetinsin.”
Peygamber Efendimizin gerek tavsiyelerinden gerekse uygulamalarından ramazan ayını bir infak ve ihsan ayı olarak gördüğü, öyle gösterdiği ve öyle yaşadığı anlaşılmaktadır. Sahâbîlerden Abdullah b. Abbas’ın bildirdiğine göre Resûlullah (a.s) insanların en cömerdi idi; bilhassa ramazan ayında cömertliği zirveye ulaşır, gürül gürül esen rüzgâr gibi coşardı. Günün belli bir bölümünde midesini aç ve susuz bırakan insan, Allah’ın nimetlerinin ne kadar değerli olduğunu, onlara sahip olmadığı ya da onları hoyratça kullandığı takdirde bunun kendisi için ne kadar kötü olacağını, sonuçta o nimetleri veren Allah’a ne kadar çok şükretmek gerektiğini anlar.
Ramazan özel bir ay
Ramazan ayı oruç, teravih gibi ibadetlerle olduğu kadar zekât ve fıtır sadakasıyla,iftar sofrasıyla, gönüllü yapılan hayırlarla, infak ve ihsanlarla da özel bir ay olarak hissedilmekte ve yaşanmaktadır. Bizim geleneğimizde ramazan, insani ve ahlaki özelliklerimizin en güzel bir üslupla dışa yansıdığı, kelimenin tam anlamıyla bir rahmet ve şefkat ayı olarak anlaşılmış ve yaşanmıştır.
Sahur bereketi
Sahur orucun sünnetlerindendir. “Sahura kalkın, zira sahurda bereket vardır” gibi sözleriyle sahur yemeğini teşvik eden Hz. Peygamber (Buhârî, “avm”, 20 ) uygulamalarıyla da sahura önem vermiştir. Bazı hadislerde sahurun tamamen terkedilmeyip bir yudum su ile bile olsa yerine getirilmesi tavsiye edilmiş, sahura kalkanların Allah’ın rahmetine ve meleklerin duasına mazhar olacağı belirtilmiş, sahur yemeği “mübarek gıda” olarak nitelenmiştir (Ebû Dâvûd, “avm”, 17 ). Sahurun oruca güç yetirebilmek için vücuda besin sağlama amacı taşıdığı açıktır.
Bununla birlikte sahura kalkan müminin asıl hedefi Hz. Peygamber’in sünnetini yerine getirerek bu vaktin feyiz ve bereketinden yararlanmaya ve neticede Allah’ın hoşnutluğunu kazanmaya çalışmak olmalıdır.
Milliyet