20 Cemaziyelevvel 1446 | 22 Kasım 2024 Cuma

CANLI DİNLECANLI DİNLE

Güncel

Ana Sayfa Haber Güncel

M. Es’ad Coşan (Rh.a.) Hocaefendi'ye göre değişim

Son Güncelleme: 16 ARALIK 2014 - TSİ 10:27

Günümüzden 79 yıl önce bugün dünyaya gelen M. Es’ad Coşan Rahmetullahi aleyh Hocamızı rahmetle, muhabbet ve minnetle yad ediyoruz. Kendisini seven ve ilim ve feyzinden istifade etmek isteyenlerin gönül ve ruh dünyasında gerçekleştirdiği inkılâbın ve değişimin izleri irtihalinin ardından geçen 13 yıla rağmen devam etmekte, dönüşüm sürmektedir.

Vefat eden bir mürşid-i kâmilin ardından kişinin hayatta olan yani yaşayan bir mürşide intisabı tasavvufi geleneğin gerekliliğidir. Mutasavvıflar “Diri bir kedi, ölü bir aslandan yeğdir” buyurarak hayatta olan bir mürşide bağlanmanın önemini anlatmışlardır.[1] Peygamber Efendimiz Hazretlerinin irtihalinden sonra Hz. Ebu Bekir’e biat da bunun ashabı-ı Kiram tarafından gösterilmiş uygulamasıdır.[2] Her yeniçağda gelen mürşidin terbiye ve tezkiye metodunda içinde bulunduğu döneme uygun değişiklikler yapması da bir gelenektir. İlk dönem sufilerinden Ebu Said Harraz rahmetullahi aleyhin tanımı ile “Tasavvuf zamana hakim olmaktır”. Kimi tekkelerde tenha bir hayatı tercih etmiş kimileri de sultanların meclislerinde önde gidenlerden olmuştur. Kah medreselerde ilim tedrisinde bulunmuş kah orduların içinde maddi manevi varlıkları ile kılıç tutmuşlardır. Kaynaklar Sultan Fatih’in İstanbul fethine katılan Ubeydullah Ahrar Hazretlerine hediyeler gönderdiğini, Gümüşhanevi Hazretlerinin de müstakil dervişler bölüğü ile Rus savaşına katıldığını nakletmektedir. Örnekler daha da artırılabilir.

Değişim daimi, sürekli ve her nesneyi, canlı-cansız varlıkları bile içine alan “değişmez” bir gerçek kabul edilmiştir. Bu sebeple değişen her dönemin özelliklerini yorumlayıp, ihtiyaçlarını tesbit edip terbiye ve tezkiye kapısından insanlara nakledecek bir mürşide ihtiyaç vardır. M. Es’ad Coşan (rh.a.) bu durumu ve değişime bakışını anlatan şu izahı yapmıştır:

TEVBE

Değişim, sadece daimi bir devinim içerisinde bulunan tasavvufla değil doğrudan İslam’ın özü ile çok büyük yakınlık arzeder. İslamın kendisi büyük bir değişimle yani tevbe ile başlar ve her tevbe ile bir daha eski hale dönmemek üzere ahd etmeyi gerekli kılar. Değişim bir karar ve kararlılık tutumudur. Değişim ancak karar ile başlar. Bir Müslüman için değişim kararı elbette tevhid akıdesine, sünnet-i nebeviyyeye uygunluk ölçüsünde kabul edilir. Aksi durum müsbet ve menfi diye ikiye ayrılan değişimin menfi yani olumsuz hanesine eklenir. Değişime ilk adım olan, bütün yalan ve yanlış bilgilerden temizlenmenin ilk evresi olan tevbe yani insanın hayatının akışını, yönünü, yaşam tarzını değiştirmesi[3] hadisesini Hz. Ali Efendimizden naklederek Es’ad Coşan (rh.a.) anlatıyor:

“Hazret-i Ali Efendimiz Kûfe mescidine girmiş. Birisi böyle kenarda tevbe ediyormuş. "Tevbe yâ Rabbi!.. Estağfirullahel azîm ve etûbü ileyh... Estağfirullahel azîm ve etûbü ileyh..." diyormuş. "Bana bak! Böyle sırf diliyle 'Estağfirullah tevbe' demek, yalancıların tevbesidir." demiş. Çünkü tevbe, dönüş demek... Lafla dönüş olur mu? Hâli dönecek insanın... Dön bakalım, Cenâb-ı Hakk'ın yoluna gel bakalım!.. Gir bakalım bu yola!.. Tevbe o... Yanlış yolu bırakıp doğru yola gelecek... Başı açıksa, başını kapatacak... Namaz kılmıyorsa, namaza başlayacak... Oruç tutmuyorsa, oruca başlayacak... Kötü huyları varsa, terkedecek... Cenâb-ı Hakk'ın emirlerini tutamıyorsa, tutmağa girişecek... Dönüş yapacak. "Döndü bu insan, değişti." diyecek etrafındakiler...[4]

NİYET

Bütün bu hareketlerdeki niyet kastı açıkça görülmektedir. İman farkındalığı ile Allah’ın varlık ve birliğine iman eden insanlar bunu şuur ve bilinç aydınlığında yapmışlardır. İs­lâm di­ni ken­di­si­ne ak­lı mu­ha­tap edin­miş­tir. Bü­tün mü­kel­le­fi­yet­ler, kul­luk va­zi­fe­le­ri akıl­lı kim­se­le­re te­ret­tüp eder. Me­se­la ço­cuk­lar ak­lî te­kâ­mül­le­ri ta­mam­lan­ma­mış ol­du­ğun­dan so­rum­lu sa­yıl­maz­lar. Hat­ta akıl ve ira­de sa­hi­bi bir ki­şi­nin, ga­fil­lik ve ce­ha­let­le ya­pa­ca­ğı ku­sur­lar, gü­nah­lar ba­ğış­lan­mış, ka­sıt ve ta­am­müd ile sehv ve ha­ta­nın ara­sı tef­rik edil­miş­tir. M. Es’ad Coşan (rh.a.) ya göre bir kim­se ak­lı ye­rin­dey­ken hür ira­de­siy­le so­nu za­ra­ra va­ran bir ha­re­ket yap­sa, doğ­ru ol­du­ğu­na inan­mış ve iyi bir ni­yet­le yap­mış­sa, yi­ne suç­lu sa­yıl­maz.[5] Niyet hem ameli, hem neticeyi belirleyen çok önemli bir kavramdır:

Çün­kü amel­le­re mü­kâ­fât ve ce­za ver­me­de esa­sen ni­ye­tin iyi­li­ği ve­ya kö­tü­lü­ğü­ne ba­kı­lır. .. Akıl ve ira­de ha­ki­mi­ye­ti ol­ma­dan ih­ti­yar­sız, şu­ur­suz, duy­ma­dan his­set­me­den yap­tı­ğı­mız mi­ha­ni­ki fi­il­le­rin ne­ti­ce­si ise bir hiç­ten ve bo­şu­na yo­rul­ma­dan iba­ret ka­lı­yor. [6]

NİYETİN BOZULMASI

İh­las ile başlanılan bir işte bazen niyet yarı yolda tahrif edilir, bozulur ve başkalaşır. Değişimin tamamlanabilmesi için en baştaki ihlasın yani samimiyetin muhafaza edilmesi gereklidir. İhlas ve niyetin ifsadı, de­ğiş­me­si ve bo­zul­ma­sı ne­fis ve şey­tan­dan­dır; da­ha de­rin­le­me­si­ne söy­le­mek ge­re­kir­se ha­ram lok­ma ye­mek­ten, her­han­gi bir ha­ram ve gü­na­hı ir­ti­kap et­mek­ten­dir.[7] Bu helal yiyecek ve salih amel ilişkisine Mü’minun suresinin”Temiz/helal şeylerden yiyin, sâlih amel işleyin.”[8] Ayetinde dikkat çekilmiştir. M. Es’ad Coşan (rh.a.) niyetin korunması ihlasın muhafazasında bir hususa daha dikkat çeker:

İSLAM İNKILABI

İslâm muazzam bir inkılâptır; der Hocaefendi, yeryüzünde küfrün, şirkin, şeytana, puta, nefse, maddeye, menfaate, zevke, masivaya tapmanın belini kırmış, batılın ve tâğûtların köklerini koparmış atmıştır.[9] Resulullah Efendimizin gelişine kadar geçen asırlık puta tapma eylemi onun meydana getirdiği, Allah’ın yarattığı büyük farkındalık ile inkılaba tevdi edilmiş, gaflet ve cehalet ortadan kaldırılmıştır. M. Es’ad Coşan Hocaefendi o unutulamaz ve silinemez değişimin Müslümanların hafızasına Hicri Takvim başlangıcı yapılarak işlendiğini ifade etmektedir. Hicri yılbaşı aslında o büyük değişimin ve yeni değişimlerin hatırlanacağı bir gündür:

Peygamber Efendimiz Medine'ye hicret edince İslâm'ın hâli, şânı değişti; mâkus olan durum güzel hâle döndü. Hz. Ömer zamanında ashab-ı kirâm ve bu işi düşünen mübarek insanlar, bu İslâm'ın yeni başlangıç noktası Peygamber Efendimiz'in hicreti olduğu için bunu seçtiler. Böylece Peygamber Efendimiz'in Mekke-i Mükerreme'den Medine-i Münevvere'ye hicreti sıfır, başlangıç olarak kabul edildi: "Hicretten önce, hicretten sonra..." diye yıllar isimlendirilmeye başlandı. Yeni bir takvim yılının başlamasını da vesile edinerek silkinip kendimize gelmeli, coşkun bir sevgi ve saygı ile engin bir hizmet aşkıyla, derunî bir ibadet şevkiyle temizliğe, intizama, refah ve felaha yönelmeli; köyden kente, fertten topluma, bedenden ruha, maddeden mânaya kadar her şeyimizi yeniden ıslah, tanzim ve tamire koşmalı, hasım ve rakiplerimizle yarışıp onları geçmeye çalışmalıyız. [10]

Bütün dünya sabit ayları ve günleri olan şemsi takvime itibar etse de Müslümanlar, her bir günü bir sonraki seneye uymayan, her yıl değişen bir dinamizme sahip kameri takvimi tercih etmektedir. Bu durum Müslümanları her yıl yeni bir değişime mecbur bırakır. Yerleşik kutlamalar, sabit aylar değil her biri birbirini takip etse de daima değişen, bütün bir yılı dolaşan kutsal günler ve geceler, kutlamalar ve anma günleri vardır. Bu hareketli ve canlı takvim, hem hergüne pay edilen bir ehemmiyeti hem de her yılbaşında değişime gönüllü Müslümanları buna hazır hale getirmeyi temin eder.

İman, in­sa­na bit­mez tü­ken­mez bir aşk, şevk ve he­ye­can ve­rir; onu can­lan­dı­rır, de­ğiş­ti­rir, ha­re­ket­len­di­rir. O samimi imana topluca sahip olan ecdadımız es­ki yer­le­ri­ni, yurt­la­rı­nı terk et­ti­ler, cihada ve fü­tû­hâ­ta çık­tı­lar. An­cak, o iman­la­rı gev­şe­di­ği za­man çö­zül­me­ye ve ge­ri­le­me­ye baş­la­dı­lar... “Bi­zi düş­man yık­ma­dı, yı­ka­maz­dı” der Es’ad COşan Hocaefendi,

“Biz o muh­te­şem ima­nı­mız­dan ka­de­me ka­de­me, de­re­ce de­re­ce uzak­laş­tı­ğı­mız için kay­bet­tik. Al­lah ta­ra­fın­dan ce­za­lan­dı­rıl­dık. [11]

Gerçek iman hayatları ve hayat amaçlarını, çalışmaları, çalışamların hızını ve niteliğini, kişinin kuvvet ve bilincini değiştirmeye muktedirdir.[12] Elbette bu ancak Allah isterse mümkün olacaktır. Bu durum Kasas suresinde bildirilmiştir: “Şüphesiz sen, sevdiğini doğru yola eriştiremezsin. Fakat Allah dilediğini (iyi niyet ve amellerine göre) doğru yola eriştirir. O, doğru yola erişecek olanları daha iyi bilir.”[13] “Allah (celle celaluhu) nimetinin eserini kulunun üzerinde görmek ister.” [14] hadisi gereğince mü’min tevbe ile değişmeli, ilim ile kuşanmalı ve bunların tesiri de hal ve davranışlarında görülmeli, değiştiğinin alametleri belli olmalıdır:

Müslümanlığın bizim üzerimizde tesiri olacak. Müslüman oldum madem ben, konuşmam güzel olacak, şefkatli olacağım, merhametli olacağım. Hanıma kötü söz söylemeyeceğim, çocuğumu pataklamayacağım, izi kalmıyacak parmaklarımın... Belli olacak müslümanlığım, yaptığım her işden... "Haa, bu adamda bir değişiklik var!" diye belli olacak. İmanımızın tesiri üzerimizde görülecek, ticaretimizde görülecek, ev hayatımızda görülecek; çoluğumuza çocuğumuza, komşumuza muamelede görülecek, söz söyleyiş tarzımızda görülecek, arkadaşlığımızda görülecek.[15]

M. Es’ad Coşan Hocaefendi hayırlı ve salih amellerin yine hayırlı ve salih kimselerle birlikte yürütülebileceğini ifade etmiştir. Kişi hangi grup insanla birlikte ise onların yaptıklarını yapar, sahip olduklarından etkilenir, zamanla onlar gibi düşünüp davranmaya başlar. Bu sebeple iyilerle birlikte olmak müsbet dönüşümün kaynağı sayılmıştır. Rol model kavramı gündemimize modern psikolojinin bir kavramı olarak girmiş olsa da İslamın Salihlerle beraber olmak fikri bundan çok daha önceden beri Müslüman hayatının bir parçasıdır. Hocaefendi bu prensibin hayata geçirilebilmesi için girişimlerde bulunmuş, gerçek ve doğru misallerle birlikte değişime adım atılabilmesi için tavsiyelerde bulunmuştur:

Sahabe Hayatından Tablolar diye kitap neşrettik, okuyun! Hanım Sahabiler bölümünü hanımlar okusunlar!.. Ötekisini beyler okusunlar!.. Yâni mü'min bir insanın hayat tarzından çağrışımlarla, etkilenimlerle o hale gelmek için bu... Rezonans diyorlar ya, bir yerde titreşim olunca öbür tarafa geçebiliyor; öyle bir şey olabilmesi için sahabe-i kirâmın hayatını öğrenmek lâzım![16]

HEDEF

“Muhakkak ki bir toplum özlerini (iç dünyalarını) değiştirip bozmadıkça, Allah da onların durumunu değiştirip bozmaz.”[17] Ayet-i kerimesi gereğince değişimin gerçekleşmesinde insan etkin ve etkili, yapıp etmelerinden dolayı sorumluluk ona aittir. Bu sebeple değişimin, toplumu bunalıma-düzensizliğe-karmaşa ve Allah’ın rızasından uzak bir duruma getirmeden gerçekleştirebilmek için planlı-düzenli-makul-kapsamlı değişim projeleri yapılmalıdır. M. Es’ad Coşan Hocaefendi değişimin ilk hareketinin kişinin kendisinden başladığını ifade etmektedir. Birey değişir sonra da ait olduğu toplumu değiştirir:

İRADE

Değişim farkındalığın ürünüdür. Yani insan önce değişmesi gerektiğini anlar sonra da değişim kararını alır. Değişim bir fikir, görüş, ideal, öneri değildir. Değişim bir eylemdir. Eylemin yürürlüğe girmesi için de iradeye ihtiyacı vardır. İrade olmadığı takdirde değişim ya ertelenir gücü zayıflar ya da temelli iptal edilir ve gelişme gerçekleşmez. Es’ad Coşan (rh.a.) güçlü iradenin insani zayıflıklarla mücadele etmesi gerektiğini aksi halde değişimin gerçekleşemeyeceğini ifade eder:

İnsanın fazîletli insan olması, kendisini iyi kontrol etmesine bağlıdır. Yâni, iradesi çok kuvvetli olacak, neyi yapması gerektiğini iyi düşünebilecek. Neyi yapmaması gerektiğini iyi kararlaştıracak. Sözüne dikkat edecek; söylemesi gereken sözü, söylememesi gereken sözü ölçecek biçecek. Hareketlerini ölçülü yapacak. Şehvetlerine esir olmuş insanın ise, kontrolü şehvetindedir. Aklında değildir, iradesinde değildir; arzularındadır. Binâen aleyh, arzusunun esiri olan, "Ne istersem onu yaparım!.. İçimdeki arzumu yerine getireceğim, canım ne isterse onu yapacağım!" diyen bir insanın, faziletli bir insan olması çok zordur.[18]

CEHD

Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim de büyük değişim yani iman çokça amel ile birlikte ifade edilmiştir. İman edip Salih ameller işleyenlerle ilgili olarak onlarca ayet söylenilebilir. Biri şudur: “Erkek ve kadından, mü’min olarak kim de sâlih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.”[19] Değişimin eyleme geçiriliş boyutu bu ayetlerle dile getirilmiştir. Eylem bir boyutu ile amel kabul edilse de cehd değişimin tabiatına daha uygun bir kavramdır. Zira değişimde yüksek irade, kararlılık, eksilmeyen azim ve daimi çalışma söz konusudur. M. Es’ad Coşan Hocaefendi çalışan ve çalışmayan birey ve toplumların arasındaki farkı Descartes’dan naklettiği “Descartes, insanlar arasındaki gerilik ve ilerilik farkının, sanıldığı gibi akıl ve iz'anca farklılıklarından değil, metodlu ve rasyonel çalışıp çalışmamalarından ileri geldiğini söyler.[20]”sözü ile belirtir. Bu cehdin çalışmanın nasıl olacağını ise Peygamber Efendimizin bir hadisi ile yapar:

“Hz. Mu­ham­med (sas.) ha­dîs-i şe­rîf­te şöy­le bu­yur­muş­lar­dır: “Siz­den bi­ri­niz bir kö­tü­lük gö­rür­se onu fii­len kal­dı­rıp de­ğiş­tir­me­ye ça­lış­sın. Bu­na gü­cü yet­mez­se li­sa­nıy­la na­si­hat et­sin ve­ya o işin kö­tü ol­du­ğu­nu be­yan et­sin. Bu­na da gü­cü yet­mez­se o za­man hiç ol­maz­sa gön­lün­den buğz ey­le­sin ama bu ima­nın en za­yıf de­re­ce­si­dir.” [21]

Her değişim yani in­kı­lâb ken­di­ni yay­ma hak­kı­nı bir­lik­te ge­ti­rir. İs­lâm, yay­ma va­sı­ta­sı ola­rak cihad denildiğinde genellikle ve hatalı olarak anlaşılan “harp” mef­hu­mu­nu kullanmamıştır. Bu­nun ye­ri­ne cehd kelimesinden türetilen yep­ye­ni bir ifa­de olan “ci­had” ta­bi­ri­ni kul­lan­mış­tır. İs­lâm’ı an­la­mak için İs­lâm’ın ken­di mef­hum­la­rı­nı an­la­mak ve bu mef­hum­la­rın ta­ri­fi için kul­lan­dı­ğı ta­bir­le­ri doğ­ru ola­rak bil­mek za­ru­re­ti var­dır. Bu incelik ihmal edildiğinde cihad denildiğinde sadece dar “harb” manasını anlamak hatası ortaya çıkar. Değişimin en etkili gücü cihad M. Es’ad Coşan Hocaefendide şöyle bir anlam bulmaktadır:

ULEMA ÖNDERLİĞİNDE DEĞİŞİM

İslam bireyci değil içtimai bir dindir. Mü’minler sadece kendilerini ve kendi faydalarını değil, ait oldukları toplum ve grupların da hayır ve istikballerini düşünmek mecburiyetindedir. “Kendilerinin ihtiyacı olsa bile, (onları) öz canlarına tercih ederler.”[22] Ayeti ile Müslümanlar aralarında merhametli[23] oldukları bildirilen Müslümanlarla bir bütün[24] olmak durumundadırlar. Farkındalık ve değişim, farkındalık oluşturmak-değişime ön ayak olmak mesuliyetini getirir. Biri dini diğeri ideolojik zorunluluktan dolayı Halkı uyarmak- eğitmek-yönlendirmek ve geliştirmek görevi öncelikli olarak düşünen, üreten ilim ehli, irfan mümessili kimselerin işidir. Zira onlar farkındalık yani bilme, öğrenme, öğretme yönünden ve değişim yani uyarma ve eyleme geçme yolunda diğerlerinden birkaç adım öndedir. Es’ad Coşan Hocaefendiye gore toplumlara erdemli, bilge alimler kılavuzluk ederse başarılı olunur, cihanın takdiri ve hayranlığı kazanılır. Sadece madde ve mâna değil ferd ve cemiyet, devletler ve siyasî istikbal de izzetli ve şerefli hale gelir.[25] Ona göre kaliteli hoca, kaliteli lider, kaliteli eğitici, kaliteli idealist insan demektir. Şöyle der:

Bir hoca bir ülkeyi değiştirir!.. Yâni, iyi bir hoca bir ülkeyi değiştirir. İstanbul'u alan Akşemseddin'dir!.. Fatih'i teşvik eden, muhasarayı kaldıracağı sırada, "Kaldırma, devam et!" diyen Akşemseddin'dir. İşin gerçeğini görmek lâzım!.. İstiklâl Harbi'ni kazandıran hocalardır. Cephelere insanları aşk ile, şevk ile, davulla, zurnayla gönderten hocalardır....[26] Türkiye’deki bu yeni ve coşkun İslâmî dirilişi, bazı meşhur edip ve yüksek mütefekkirler, ciddi din, ilim ve fikir adamları, Şark’ı da Garb’ı da tanıyan üniversite hocaları, şahsiyetli gerçek münevver, Avrupa ve Amerika’da tahsil ve doktora yapmış teknik elemanlar desteklemiş ve geliştirmişlerdir. [27]

DEĞİŞENİN DEĞİŞTİRME GÜCÜ

Hayrı ve hakkı tavsiye her inanan kişiye inancının bir emridir. Bildiğini başkasına da anlatmak ve iletmek bir görevdir. Her koyun kendi bacağından asılır veya bana dokunmayan yılan hikayesi müslümanın gönül ve fikri dünyasında kendine yer bulamaz. Herkes doğru bildiğini çevresindekilere anlatmalı, yanlışı engellemeli veya ortadan kaldırmalıdır.[28] M. Es’ad Coşan (rh.a.) der ki

“Toplum canlıdır, toplumun meseleleri her an değişir. Canlı toplumlar, canlı insan grupları tarafından meydana getirilir. Toplum faaliyetlerine katılmayan bir müslüman, iyi bir müslüman değildir. Vazifesini yapmayan bir insan demektir….[29] İnsanın iyi olması gayet güzel bir şey... Ama biz, salihten öteye muslih kullarız. Yâni, başkasını da islah eden kullarız. Dervişiz, güzel ahlâklıyız, tatlı dilliyiz, güleçyüzlüyüz. Ama biz sadece salih değiliz; muslih kullarız. Bir ülkenin mü'minlerinin salih olması yetmez; muslih olmadıkça, Allah o beldeyi kurtarmaz! İnsanların muslih olması lâzım, islâh edici olması lâzım!..[30]

DEĞİŞİMİN ENGELLERİ

Eylem, bir düşüncenin yaşama geçirilmesidir. İnsan davranışlarının eylemlerinin %90’ının görenek ve gelenekle, taklitle ortaya çıktığı ifade edilmektedir. Eylem ise bazen gelenek ve alışkanlıklara bile karşı olan yepyeni bir düşüncenin yaşama geçirilmesidir. Geleneklerin bu muhafazakar durumu içinde yeni bir şeylerin kendisine yer bulabilmesi karalı ve sürekli bir cehd ve gayretin sonucunda elde edilebilir. Bu çabayı gösterenlerin büyük bir kısmı da istedikleri değişimi göremeden dünyadan ayrıldılar ya da dışlandılar. Yanlış gelenekler, hurafeler ve boş inançlar değişimin önündeki belki de en zorlu engellerdir. Onları zorlu kılan geniş bir kitle tarafından sahiplenmiş olmalarıdır. Toplumun sahip olduğu geleneklerin yerine tevhidi bir gelenek getirmeye çalışan peygamberlere dahi karşı çıkmışlardir. “Onlar, “.... babalarımızın tapmakta olduklarını bırakmamız için mi bize geldin?” dediler.”[31] “Her ne ki halkın âdetidir, onun hilafını işleyiniz. Hazret-i Resul’ün gönderilmesi beşeriyette rüsum ve adetlerini bıraktırmak içindir.”[32] Diyen bir geleneğin temsilcisi olarak Coşan Hocaefendi aslı esası olmayan şeylere inanmayı ve onlara tabi olmayı reddeder:

“Esassız şeyleri esaslı şeylerden ayırmanın yolu ilim... İlim öğrenmek lâzım, okumak lâzım. Bu da bir karar değişikliğiyle oluyor.[33] Boş laf­la­rı, ca­hi­lâ­ne fi­kir­le­ri, ga­fi­lâ­ne ka­na­at­le­ri, ya­lan-yan­lış, eğ­ri-büğ­rü, ya­rım-ya­ma­lak bil­gi­le­ri, ba­tıl fel­se­fe­si saf­sa­ta­la­rı, de­mok­ra­tik hür­ri­yet ve ser­best­lik ma­sal­la­rı­nı, İs­lâm’a ve ta­sav­vu­fa kar­şı hır­çın­lık ve inat­la­rı, kö­tü huy ve âdet­le­ri, za­rar­lı gö­re­nek ve ge­le­nek­le­ri, fe­na iti­yat ve alış­kan­lık­la­rı he­men ve der­hal terk et­me­li; et­ki­li ve fay­da­lı, so­nuç alı­cı ve kâr sağ­la­yı­cı ça­lış­ma­la­ra, he­men ve der­hal geç­me­li­yiz.[34]

Ona göre bu da ancak nef­si yen­mek, onun şid­det­li he­va ve he­ves­le­ri­ne, kök­lü hırs ve ar­zu­la­rı­na kar­şı çı­ka­bil­mek, ira­de­yi kuv­vet­len­dir­mek; dav­ra­nış, ha­re­ket ve fa­ali­yet­ler­de ak­lı, man­tı­ğı, il­mi, ir­fa­nı, vic­da­nı, ah­lâ­kı, ede­bi hâ­kim kı­la­bil­mek ise an­cak ve an­cak uzun, cid­di, et­ki­li bir ta­sav­vuf ter­bi­ye­siy­le müm­kün ola­bi­lir.[35] Ak­si hal­de in­san ca­mi­den çı­kar yi­ne kö­tü yo­la gi­der; ra­ma­zan bi­ter, yi­ne es­ki süf­li ha­ya­tı­na dö­ner; tev­be eder yi­ne tev­be­si­ni bo­zar; hak­kı ve hay­rı bi­lir ama bir tür­lü uy­gu­la­ya­maz; ba­sit bir si­ga­ra tir­ya­ki­li­ği­ni bi­le bı­ra­ka­maz... Hasılı değişim gerçekleşmez, kişi eski haline rücu ederek başladığı noktada kalır. Bu da akıllara "İki günü müsâvi olan ziyandadır."[36] Hadisini getirmektedir. M. Es’ad Coşan Hocaefendiye göre doğru ve gerçek inanç boş ve gereksiz her türlü düşüncenin yerini almalıdır:

“Doğru ve gerçek inanç fertlerden esirgenirse yeri boş kalmaz, ya hurafeler ya da gayr-i millî düşünce sistemleri tarafından doldurulur. Toplum kibir, kin, intikam, zulüm, haksızlık gibi çarpık temayüllerin çalışmalarıyla yıpranır. Yüzyılımızın bunalımları çoklukla, toplum yöneticileri bu gerçeği göremedikleri veya isabetli tedbirleri zamanında alamadıkları için ortaya çıkmıştır. [37]

“Hak geldi batıl zail oldu. Çünkü batıl yok olup gitmeye mahkumdur.”[38] aslında yalnız yararlı ve olanın kalıcılık ve gelişmeyi barındırdığının ifadesidir. Zira sahte, tutarsız ve faydasız olan bir gün yok olup gidecektir.

DEĞİŞİMİ ÖNCE KABUL EDENLER

Gençken nefs ile mücadele edip kötü huylardan arındırılmaz ise yaşlılıkta bütün illetler açığa çıkar. Gençlikte huylar kalıcı hale geçmemiş, alışkanlıklar kemikleşmemiştir. Toplu adet ve görenekler de ancak ileriki yaşlarda içselleştirilir. Bu sebeple gençler ile yaşlılar arasında daima bir sürtüşme söz konusudur. Değişimi de kabul eden insanların daha çok bu gelenekleri içselleştirmemiş gençler olduğu görülmektedir. Rahmetullahi aleyh Hocaefendi gençlere son derece değer vermiştir. Onlara sıkı sıkı “ne olur, ne kadar değerli varlıklar olduğunuzu iyi anlayın, kendinizi boşa harcamayın; çok bilgili, çok erdemli, çok yararlı, çok büyük kişiler olmayı amaç edinin; onun için de çok okuyun, çok çalışın ve öğrendiklerinizi uygulayın.[39] Tembihinde bulunur. Değişmi kabullenmekte büyüklerini geçtiklerini şu sözleri ile ifade etmektedir:

Bakıyorum tanıdığım aileler var. İyi bir eğitimle yetişmişler, belli bir yaşa gelmişler. Ağaç yaş iken eğilir. Yaşlanmışlar, değişmeleri kolay değil... Fakat çocuklarına bakıyorum pırıl pırıl, üniversiteli, siyasal bilgilere gidiyor, hukuk fakültesine gidiyor, mühendis olmuş, doktor olacak filân... Fakat o kadar güzel dindar ki, o kadar dinin emirlerini güzel yapmaya çalışıyor ki muntazam bir şekilde... Yâni, hani "İki günü müsâvi olan ziyandadır." buyurmuş Peygamber Efendimiz. Bu da bizim için güzel bir şey, evlâtlar babaları geçiyorlar.[40]

EĞİTİM VE ÖĞRETİMİN DEĞİŞİME ETKİSİ

İnsanoğlu bulduğu çeşitli aletlerle bilgi sahasını genişletmiştir. Mikroskoplarla, sualtı araştırmalarıyla, uzay araştırmalarıyla kendi duyularının çok daha ötesindeki bilgileri yakalama imkânı bulmuştur. İlim erbabının sayısı artmış, ilme yapılan yatırımlar artırılmış, imkânlar çoğaltılmıştır. Bunun bir neticesi olarak o sahalarda çalışan insanlar artmış, bilgi gerçekten çok çeşitlenmiştir. İslam tarihinin başından itibaren bilimin İslam düşünce ve araştırmalarına yaptığı katkı ortadadır. Bundan daha göz kamaştırıcı olan bilimin etkisi ile ortaçağ gibi karanlık bir dönemi atlattıktan sonra sanayi devrimini yakalayan Avrupa halklarının çok kısa bir süre önce yakalamış olduğu gelişimdir. Bütün bunlardan bilginin, insanın yaşamını şekillendirmesinde ve değiştirmesinde son derece etkili olduğu sonucunu çıkarabiliriz. Hakikate olduğu kadar bilimsel gelişmeye karşı da kapalı olan, idrak yetisini kaybeden insanların cahil olarak nitelenir. Toplumların bu özelliğini kullanmak isteyen despot ve totaliter yönetimlerin halkı cahil bırakmak istemesi bu yüzdendir. Çünkü cahil bir topluma hükmetmek daha kolaydır. Es’ad Coşan H. insanları “Müslümana izzet yakışır” diyerek onları bu zelil durumdan kurtarmanın bilgi, eğitim ve öğretim ile olduğunu ifade eder:

KADINLARIN DEĞİŞİMDEKİ YERİ

Hz. Pey­gam­ber’in eği­tim si­ya­se­ti er­kek­ler ka­dar ka­dın­la­rı da he­def alı­yor­du. Biz­zat ken­di­si haf­ta­nın bir gü­nü­nü ka­dın­la­rın öğ­re­tim ve eği­ti­mi­ne ayır­mış­tı. Zev­ce­si Hz. Haf­sa, onun iz­ni ve teş­vi­kiy­le ak­ra­ba­sın­dan Şi­fâ bin­ti Ab­dul­lah ha­tun­dan ya­zı yaz­ma­yı öğ­ren­miş­ti. Di­ğer genç zev­ce­si Hz. Âi­şe ise as­hâb-ı ki­râ­mın baş­lı­ca bil­gin­le­ri ara­sın­da sa­yı­la­cak hatta “Dininizin yarısını bu Hümeyra’dan alınız” iltifatına mazhar olacak ve Peygamber Efendimizden sonra ümmetin ilim zirvelerinden sayılacak de­re­ce­ye ulaş­mış­tır.[41]

MEKÂNIN DEĞİŞTİRİLMESİ

M. Es’ad Coşan Hocaefendinin değişime yönelik görüşleri arasında biri oldukça ilginç bir konuya temas etmektedir. Mekânın mahiyetinin değiştirilmesi. Hem etken hem de etkileyen konumları ile mekân ve insan ilişkisi, dönüştüren ve değiştiren bir dinamiğe sahiptir. İnsanlar mekânları inşa eder gibi görünse de zaman içinde ve yavaşça mekânlar da insanları dönüştürürler. İnsanların ruh ve gönül dünyalarını yansıtan mekânların içinde yaşayanlarla irtibatına, kültürümüzde bir darb-ı mesel olan "Şeref-ül mekân bil mekîn" (Mekânın şerefi oturanlar iledir) sözü ile dikkat çekilmiştir. O halde mekânların temizliği de içinde barınan insanların temizliği ile mümkündür ki bahsi geçen temizlik ahlakidir. Ahlâk kirliliği, ahlaki bozukluk, fesat veya dejenerasyon mekân kirliliğine yol açan en mühim saiktir. Zira ahlaki kirlilik içsel bir mesele gibi görünse de bozukluğu ve biçimsizliği, aynı nitelikleri haiz mimari anlayışı ve çevre tahribatı ile kendini gösterecektir. Bu ciddi sorununun kaynağından çözümlenmesinin çaresini tasavvufta görür.[42]

Bir yerin temizliği ibadetledir. Bir mekânın temizliği sadece maddî ölçülerle ölçülemez. Maddî ölçülerle temiz olduğu halde mânevî yönden pis kabul edilen mekânlar vardır. Bu yerlerin temizliği ve güzelliği cami, tekke gibi kutsal yapılar ve iman ve irfan gibi değerlerle ziynetlendirilerek temin edilebilir. Bunlardan ari ve uzak mekânlar ve onların içinde bulunan insan toplulukları, aralarına katılanları da kendi nasipsizlikleriyle nasiplendiriler:

Kötü muhit insanı içine alır, o toplumun o havası içinde insan yuvarlanır gider. Onun için iyi çevre edinmek lâzım! Akıllı bir insanın, dünya ve ahirette mutlu olmak isteyen bir insanın mutlaka çevresini düşünmesi, iyi bir çevrede yaşamıyorsa, onu değiştirmesi lâzım!.. ortam, muhit, çevre, arkadaş grubu, içinde yaşadığı toplum değişmeden, insan iyi insan olamaz. Bunun karşılığında bizim de kendimizi destekleyen, müslümanca yaşamamızı sağlayan iyi bir çevre kurmamız lâzım!.. İyi bir çevre kurmak, cami kurmaktan da önde gelir. İyi bir çevre kurulursa, iyi bir toplum camiyi de yapar. O halde insan gittiği bir yerde, yaşadığı yerde çevresini kurmalıdır. Çevresini inşa etmelidir.[43]

GELECEĞE GÖRE YAŞAM PLANI

Dün­ya hız­la de­ği­şi­yor... Hem teknik hem de siyasi olarak. Yirmi yıl öncesine kadar iki ku­tup var­dı dün­ya üze­rin­de; Do­ğu bloğu ve Ba­tı bloğu di­yor­duk. Bu blok­laş­ma böy­le uzun za­man de­vam et­tik­ten son­ra, Rus­ya’nın bir­den ta­raf ol­mak­tan çık­tı­ğı­nı gö­rü­ver­dik. Bu, bi­zim için bir­den ol­du ama bi­zim bir­den gör­dü­ğü­müz sah­ne de­ği­şik­li­ği­nin ha­zır­lık­la­rı çok ön­ce­ler­den ya­pıl­mış; ih­ti­mal­ler dü­şü­nül­müş, ye­ni ge­liş­me­ler üze­ri­ne de se­nar­yo­lar ha­zır­lan­mıştı. Fa­kat biz me­se­le­le­ri geç öğ­re­ni­yo­ruz. Sebebi bu işlerin saman altından yürütülmesi değil bizim görmez oluşmuz. M. Es’ad Coşan Hocaefendiye göre bu geç fark ediş mil­let­çe, dev­let­çe yapılmış çok bü­yük bir za­af, çok bü­yük bir gaf, çok bü­yük bir gaf­let ve uyu­şuk­luk de­mek olu­yor.[44] Oysa değişimi gerçekleştirecek farkındalaığı yüksek birey ve toplumların günü tahlil ederek geleceği tahmin edebilmesi gerekir. En azından imanları gereği kendilerine verildiğini ileri sürdükleri basiret ve feraset adına bunu yapabilmeleri gerekir. Bu sebeple Es’ad Coşan Hocaefendi, günü değil geleceği yakalayan bir anlayışa sahip olunması gerektiğini o en büyük değişimi çocuk denecek yaşta gerçekleştiren Hz. Ali’den örnek vererek anlatır:

Hazret-i Ali Efendimiz bir vecîzesinde, hikmetâmiz sözünde buyuruyor ki: "Evlâtlarınızı yarınların şartlarına göre yetiştirin! Çünkü, onlar sizin devrinizin değil, ileriki devrin insanlarıdır!.." Bu, eskimeyecek bir söz!.. Çok görülen yerlere, çok yüksek yerlere yazılması gereken bir söz!.. Çünkü işimiz, bir taraftan insan eğitmek ve yetiştirmek... Hepimizin yetişmeye ihtiyacı var. O bakımdan bütün çalışmalarımızı ileriye, 10 sene, 20 sene, 30 sene, 50 sene, daha uzun seneler ilerilere bakarak hazırlamak, planlamak gerekir diye düşünüyorum.[45]

M. Es’ad Coşan (rh.a.) bütün yanlış ve sapık yolların da bir mantığı, muhakeme tarzı, felsefesi vardır, diyerek bu düşünce biçimlerinden sakınmanın müsbet değişim istikametine yönelinmesi gerektiğine dikkat çeker, aksi halde yön menfi olana dönecektir. Ona göre, günahlı iş süslü ve cazip olduğundan, müsbet değişimi temin edecek hayırlı girişimleri gerçekleştirecekleri için yeryüzündeki insanların çalışmaya en çok mecbur olanları Müslümanlardır. İnsanlığı bu modern barbarlık ve cahiliyet çağından kim kurtaracak, insanlığı yeniden kim getirecek? Diye soran Hocaefendinin elbette verilecek cevabı hazırdır. Dünyadaki en müsbet ve faydalı değişimi Mü’minler, salihler, kâmiller, alimler, fazıllar ve onlara destek verecek olan geniş halk kitleleri olacağı gibi bunu en çok hak edenler de onlardır.[46]

Bu sebeple fert ve toplum olarak, devlet ve millet olarak, rûhen ve bedenen, maddeten ve mânen güçlü olmak için mutlaka her birey kendi iradesini seferber edip, isabetli kararları almalı, yeni bir başlangıç ve değişim için iman ipine sarılmalı, onun dönüştürücü gücüne talip olmalıdır. İman merkezli, Hira temelli değişimin merkezinde Kur’ân-ı Kerîm’in prensipleri ve Resûlullah’ın (sas.) sünneti bulunmaktadır. Çok çeşitli ve şaşırtmacalı değişim ve gelişim perdelerinin arasında bunalan mü’minlerin, dünya hayatının en büyük değişim ve inkılabı olan İslam hamlesini yeniden başlatmaları gereklidir. Tam ve kâmil, bilgili ve görgülü, “değişimle aktif ve farkındalık ile uyanık” müslümanlar olarak tüm müslümanlar ve hatta iyi niyetli tüm insanlar ideolojik, fikrî, ekonomik ve teknik, siyasî ve askerî her türlü girişimde bulunarak, zulmü ve istismarı durdurmak, adalet ve saadeti temin ve tesis etmek için seferber olmalıdır. Ecdat emaneti ülkemiz başta olmak üzere Hakk’ın emanetleri olarak şu kadar milyon insanın geleceğini korumak, güzelleştirmek, fayda sağlamak, hizmet eylemek M. Es’ad Coşan (rh.a.) değişim idealinin özetidir.

Rahmetullahi aleyh..

 

[1] Tosun, Hacegan Ekolü, s. 234

[2] GM1, Mürşid

[3] Ders

[4] 4. 2. 1995 / 4 Ramazan 1415 - ISPARTA

[5] İdeal Yol, Büyük bir şeyhin namaz kılışı.

[6] İdeal Yol, Büyük bir şeyhin namaz kılışı.

[7] BM 1, Tasavvufta Bazı Önemli ve Hassas noktalar.

[8] Mü’minun, 23/ 51.

[9] BM 2, Kafirlerin Batıl İşlerini taklid etmeyin.

[10] Kadin ve Aile, Temmuz 1987

[11] BM 3, Geçmiş Zaman olur ki

[12] 28. 08 1997 - New Castle / İNGİLTERE

[13] Kasas, 28/56.

[14] Buhari, Libas 1

[15] 20. 4. 1988 - Coburg Camii

[16] 28. 08 1997 - New Castle / İNGİLTERE

[17] R’ad, 13/11

[18] Hz. Ali, Faziletli bir insan olmak.

[19] Nisa, 124

[20] Başarının Prensipleri, Çalışmanın Metodu.

[21] BM 4, İslamın Temel Hususiyetleri.

[22] Haşr, 59/9.

[23] Fetih,  48/29.

[24] Saff, 61/4.

[25] Ilim, sanat, 1985, Oz kulturumuz ve ilim

[26] 9 Haziran 1990 - ADAPAZARI

[27] Islam, Nisan 1986

[28] 04. 04. 1996 - Özelif / ANKARA

[29] 13. 03. 1998 - AVUSTRALYA

[30] 9 Nisan 1995 - Bursa

[31] A’raf, 7/70

[32] Şuşud, Hacegan..,s. 59. Bu sözün Sahibi Alaeddin Attar Hazretleridir.

[33] 28. 11. 1997 - Mekke

[34] BM 3, Şahsen de Milletçe de en büyük düşman

[35] BM 3, Şahsen de Milletçe de en büyük düşman

[36] 22 Temmuz 1994 - Çanakkale

[37] Diyanet gazetesi, 1978, Anarsiye care..

[38] İsra, 81

[39] Çocuklarla Başbaşa, Dünyanın en güçlü insanları.

[40] 22 Temmuz 1994 - Çanakkale

[41] BM 4, İslamde Eğitim ve Öğretim.

[42] M. Es’ad Coşan, Çevre Anlayışımız, http://m.mecmerkezi.org/WebTV/51/video.aspx#startTime=353, Erişim: 17.5.2014.

[43] 27. 09. 1997 - Creglingen / ALMANYA

[44] BM 1, Yeni dünya düzeni karşısında yerimiz.

[45] Yenid Dönemde Yeni Görevler, 9 Haziran 1990 - ADAPAZARI

[46] Ilim ve sanat, 1991, muttakilerin en acil gorevi