Ete antibiyotik, yumurtaya yem
Son Güncelleme: 14 NİSAN 2012 - TSİ 11:25
Türkiye son yıllarda küresel çaptaki kuş gribi ve A gribi gibi yapay tehditlerden sonra geleneksel direnç noktalarından birini daha kaybediyor.
Özellikle küresel aşı ve ilaç firmalarının tröstleşmesine yol açan 2005'deki kuş gribi vakalarında milyonlarca köy tavuğunu acımasızca itlaf eden Türkiye, şimdi ucuz olması yönüyle 75 milyonun yiyebildiği ve kırk günde, gün ışığı görmeyen ortamlarda antibiyotikle imal edilen tavuk ve yumurtadaki sağlık risklerini konuşuyor.
Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Çolak, kuş gribindeki itlaflardan sonra Türkiye'nin son yıllarda beyaz et sanayinde rakamsal olarak çok ciddi atılım gerçekleştirip dünyanın en önemli ülkesi konumuna geldiğine dikkat çekerek, uzun vadede halk sağlığı açısından Türkiye'de kullanılmayan meraların kanatlı yetiştiriciliğine açılarak, organik tavukçuluğa geçilmesi gerektiğini söyledi.
Türkiye'deki kanatlı yetiştiriciliğinde ilk 21 günün çok önemli olduğunu ve 2 sebepten dolayı antibiyotik kullanıldığını bildiren Ziraat Fakültesi Dekanı Prof. Çolak, "Birinci sebep, aynı kafesler yılda birkaç kez kullanıldığı için oluşabilecek ciddi enfeksiyon riski ve tavuktaki stresin baskılanması. İkincisi ise günde alınan 100 gram yemden azami derecede et tutmasını sağlamaktır. Ancak ciddi bir işletme, insan sağlığını riske atacak derecede bir antibiyotik uygulamaz. Zaten çok pahalı bir ilaç" diye konuştu.
Kesime 3-4 gün kala antibiyotik uygulamasının kesildiğini ifade eden Prof. Dr. Ahmet Çolak, yarka denilen yumurtlamaya yakın bir tavukta ise enfeksiyon ve hastalık durumu hariç antibiyotik kullanılmadığını dile getirdi.
"Bugün her eve tavuk giriyor. Eskiden öyle değildi. Tavuk lüks bir yemekti. Tavuk çıktığı zaman bayram edilirdi. Çok özel günlerde horoz kesilirdi" diyen Prof. Dr. Ahmet Çolak şu önerilerde bulundu: "Firmalar tarafından 40 günde yetiştirilen tavuk mu, yoksa kendi halinde merada yayılan ve doğal yemlerle beslenen bir tavuk mu derseniz, kesinlikle ikincisi her zaman için tercihimiz. Ancak ekonomiklik yönünden böyle değil. 75 milyonun ihtiyacı olan gıda ve et üretiminin de düşünülmesi gerekir. Bunun için, Türkiye'de gıda ve üretimi konusunda özerk ve uluslararası kuruluşlarca akredite edilmiş kurumlar tarafından gıda denetlemelerinin yapılması lazım. Üniversiteler, sivil toplum örgütleri gıda denetleme işinde görev almalıdır. Ancak görevini en küçük ihmal ve yanlı kararda derhal ellerinden sertifikaları alınmalı ve çok ciddi yaptırımlarla karşı karşıya kalmalılar. Çünkü halk sağlığı ile oynamak telafisi olmayan bir konudur."
Milli Gazete