İtikâf'ın önemi
Son Güncelleme: 4 HAZİRAN 2018 - TSİ 12:36
İlim, fikir ve gönül önderi Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi’nin itikâf ibadetiyle ilgili sohbetini istifadenize sunuyoruz:
Allah'ın selâmı, rahmeti, bereketi üzerinize olsun... Allah-u Teàlâ Hazretleri Ramazan ayının feyzinden, bereketinden, mânevî ikramlarından, ihsanlarından cümlenizi istifade eden, Ramazandan faydalanan, yararlanan, Ramazanda kazanan kullarından eylesin... Mahrum kalan kullarından eylemesin...
Ramazanın Son On Günü
Ramazanın son on gününe giriyoruz. Araplar ayları kendi adetlerine göre ayı üç bölüme ayırırlar. Birinci on günlük bölüm, ikinci on günlük bölüm, üçüncü on günlük bölüm diye... Ay 29 çekip, en son bölümü 9 gün olsa bile, onun adı gene aşrül-evâhirdir, yâni son on gündür.
Şimdi Ramazanın el-aşrül-evâhirine, son on gününe giriyoruz. Başı geçti, ortası geçti, sonuncu on güne giriyoruz. Bu çok önemli... Çünkü biliyorsunuz senenin ayları içinde üçayların çok önemi var. Receb, Şa'ban, Ramazan üç mübarek ay, bunların çok önemi var. Bu üçayların içinde Ramazanın daha büyük önemi var. Çünkü Peygamber SAS Efendimiz: "Yâ Rabbi, bize Receb ayını mübarek eyle, Şa'ban ayını mübarek eyle, bereketli eyle ve bizi sağlıkla afiyetle, saadetle selâmetle Ramazan ayına ulaştır, eriştir!" diye dua ederdi. Demek ki Ramazan daha önemli, ulaşılması gereken ana hedef olmuş oluyor.
Ramazanın son on günü de, Ramazanın daha önemli kısmıdır. (El-aşrül-evâhir min şehri ramadàn) Ramazan ayından son on gün çok önemlidir.
Bu son on gün fevkalâde önemlidir. Peygamber SAS Efendimiz, kendisi Allah'ın en sevgili kulu, en büyük iltifatlara, mükâfâtlara, makamlara nâil olmuş kulu olduğu halde, üçaylar gelince halini değiştirir ibadetlerini arttırırdı. Ama Ramazanın son on günü gelince, daha da gayrete gelirdi; hattâ yatağına girmezdi mübarek Peygamber SAS Efendimiz. Onunla ilgili bir-iki hadis-i şerifi önce okumak istiyorum.
Ahmed ibn-i Hanbel'in, İmam Müslim'in, İmam Tirmizî'nin, İmam İbn-i Mâce'nin, Ebûbekr-i Sıddîk Efendimiz'in mübarek kızı, Peygamber Efendimiz'in mübarek genç zevcesi Aişe-yi Sıddîka vâlidemizden rivayet ettiklerine göre, Peygamber Efendimiz Ramazanın son on gününde ibadete düşkünlüğünü arttırırdı:
RE. 551/13 (Kâne yectehidü fî aşril-evâhiri mâ lâ yectehidü fî gayrihâ.) "Ramazanın son on günü girdiği zaman, başka zamanlarda yapmadığı miktar ve ölçüde, ibadet ve tâatini daha da arttırırdı."
Mübarek zâten Allah'ın en sevgili kulu, Makàm-ı Mahmud'un sahibi, seyyidil-evvelhine vel-âhirîn, insanların, kâinatın serveri, peygamberlerin önderi... Ona rağmen aşk ile, şevk ile, muhabbetullah ile, şevkullah ile böyle Ramazanın son on gününde çalışırdı.
Peygamberimiz'in Ailesini Uyarması
Yine Buhàrî'nin, Müslim'in, Ebû Dâvud ve Neseî'nin --ki bunlar Sıhah-ı Sittenin sahiblerinden dört tanesi-- Aişe-i Sıddîka validemizden rivayet ettiği bir başka sahih hadis-i şerifi okuyalım:
(Kâne izâ dehalel-aşru şedde mîzerahû, ve ahyâ leylehû, ve eykaza ehlehû.) Sadaka rasûlüllàh.
Hazret-i Aişe validemiz buyurmuş ki: "Ramazanın son günü geldiği zaman, (şedde mîzerahû) artık Peygamber Efendimiz gayretini çok daha da fazla arttırırdı." Sanki böyle çok mühim iş yapacak, çok çalışacak insanın eteklerini toplayıp, paçalarını sıvadığı gibi, kollarını sıvadığı gibi bir ifade bu (şedde mîzerahû) demek. Büyük bir gayrete gelirdi. Zâten her günü, gecesi ibadetle geçtiği halde, artık müstesnâ bir şekilde i'tikâfa yönelirdi.
(Ve ahyâ leylehû) "Gecesini ihyâ ederdi. Yâni geceleyin uyku uyumaz; namaz kılarak, ibadet ve niyazda bulunarak zamanını geçirirdi." İki...
Üçüncü cümlesi: (Ve eykaza ehlehû.) "Ailesi efradını da uykudan uyandırırdı. 'Hadi bakalım siz de bu sevaplardan istifad edin, siz de kaçırmayın bu güzel imkânları; siz de çalışın çabalayın!' diyerek ailesi efradını da kaldırırdı."
Tabii, burda bizim için ibretler olduğundan dolayı söylüyorum. Bizim de hanımımızı, çoluk çocuğumuzu böylece kaldırmamız gerektiği, onun sünnet olduğu anlaşılıyor. Hattâ biliyorsunuz, gece ibadetine kalkmakta insan uykusu olduğu için kendisi zorlanabilir; yardım ederlerse müteşekkir olur tabii yardım eden kimseye...
Gece ibadeti zaten güzel! Senenin hangi zamanında olursa olsun, geceleyin ibadete kalkmak güzel bir şey...
(Rek'atâni minel-leyl) "Geceleyin iki rekât namaz, (hayrun mined-dünyâ vemâ fîhâ) dünyadan da, dünyanın içindeki her türlü maddî zenginlikten de, imkândan da daha iyidir, daha hayırlıdır." diye Peygamber Efendimiz zâten söylüyor.
Gece çok güzel! Hele gecenin sonu, seher vakti denilen imsaktan önceki zamanı çok daha önemli ve kıymetli... Zâten o zamanlar Peygamber Efendimiz teheccüd namazına kalkardı, ashàb-ı kirâm kalkardı. Evliyâullah kalkmışlardır, hep bu vazifeleri yapa gelmişlerdir.
Hele Ramazanın son on günü gelince Peygamber Efendimiz yatağına girmezdi. Bir...
İbadet kişisel bir şey de, kimseye karışmamak lâzım, sessiz sedasız ibadet etmek lâzım! Zâten geceleyin de herkes uykuda oluyor, kimse görmeden yapılıyor bu ibadet...
Öyle ama Peygamber Efendimiz ailesini de kaldırırdı. Ailesi efradına da acıdığı için, onları da sevdiği için, onlar da mahrum kalmasın diye onları da kaldırırdı. Bu da önemli, buna da dikkat etmenizi istiyorum. Demek ki çoluk çocuğunuzu alıştıracaksınız ibadete... Hele gece ibadetine...
Peygamberimiz'in İ'tikâfa Girmesi
Sonra bir adet-i seniyyesi daha vardı Peygamber SAS Efendimiz'in... Enes RA'den Hanbelî mezhebinin imamı ve aynı zamanda büyük alim olan Ahmed ibn-i Hanbel rivayet etmiş:
RE. 539/9 (Kâne izâ kâne mukîmen) "Peygamber Efendimiz seferde olmadığı zaman, Medine-i Münevvere'de bulunduğu zaman, mukîm halinde, ikàmet halinde bulunduğu zaman; (i'tekefel-aşrel-evâhira min ramadàn) Ramazanın son on gününde i'tikâfa girerdi.
Biliyorsunuz, Medine-i Münevvere'ye gitmiş olanlar çok iyi hatırlayacaklar, Peygamber Efendimiz'in odaları, hücre-i saadeti mescide bitişikti. Türbesi zâten vefat ettiği odasıdır. O kadar yakın olduğu halde eve gitmezdi, evi bırakırdı camiye giderdi. Camide yatar kalkardı, camide i'tikâf ederdi. Yâni ailesinden de ayrılmış oluyor. Artık tamâmen kendisini Cenâb-ı Rabbül-İzzet'in ibadet ve taatine tahsis etmiş oluyor o zamanını... Mukim olduğu zaman böyle yapardı.
(Ve izâ sâfera) Ama bir yolculuk, bir savaş, bir cihad, bir iş dolayısıyla müsaferet halindeyse, sefer halindeyse, o Ramazanın son on gününde yapamamışsa i'tikâfı; (i'tekefe minel-àmil-mukbili ışrîn) öndeki senede, gelen senede Ramazan geldiği zaman, bu sefer on gün değil yirmi gün i'tikâf yapardı."
Tabii yirmi gün yapması, demek ki ötekisini kendisine bir vazife biliyor. O zaman sefer dolayısıyla yapamadığından, şimdi onu telâfi etmek için yirmi gün yapıyor demek. Burdan da anlıyoruz ki, i'tikâf icab ederse daha fazla olabilir.
Biliyorsunuz i'tikâf on günlük büyük bir ibadettir. Ama ondan büyük bir ibadet daha var, o da halvet... Halvet de kırk gündür. Erbaîn deniliyor kırk gün olduğundan dolayı... Kur'an-ı Kerim'de de işaretleri var. Mûsâ AS Tur Dağı'na çıkmış, otuz gün kalmış. On gün daha eklemiş, kırk gün olmuş.
Halvet, insanın eğitimi için, mânevî terbiyesi, gelişmesi, makàmâta ermesi, nefsini ıslah etmesi için en uzun boylu ibadet odur. Kırk gün halvet... E onu yapamayan, hiç olmazsa Ramazanın son on günününde bu i'tikâfları yapmalı... Belki bu on günler, on günler birikince kırk da eder, daha fazla da edebilir.
Peygamber SAS Efendimiz, her yıl bu i'tikâfı yapmış. Bir keresinde mescide gelmiş bakmış ki, mescidin içinde özel bölmeler yapılmış, çadırcıklar kurulmuş.
"--Bunlar ne?" demiş.
Hanımların da i'tikâfa girdiğini öğrenmiş. O zaman, kadın erkek aynı mescidde karma bir şekilde yapmak istemediği için i'tikâfı; zâten bu i'tikâf ibadeti kadının erkekten, erkeğin kadından gece de ayrı olarak ibadet etmesi için olduğundan o zaman yapmamış ve Şevval ayında telâfi etmiş. Yâni Ramazan bayramından sonra o i'tikâfını yapmış. Hanımlar o sene mescidin içinde i'tikâf etmişler.
Hanımların i'tikâf yeri nedir?.. Evlerinin bir odasıdır. Evin sakin bir odasını kendilerine mescid edinirler, orada ibadet ve taat ederler.
İ'tikâfın en güzeli Mekke-i Mükerreme'de Mescid-i Haram'da, Medine-i Münevvere'de Peygamber SAS Efendimiz'in Mescid-i Saadet'inde olanıdır. Mescid-i Saadet'te bir namaz, başka yerin bin namazına bedel... Mescid-i Haram'da, Kâbe'nin olduğu yerde kılınan bir namaz, başka yerdekinden yüzbin misli...
İ'tikâfın Sevabı
Taberânî'nin Ali ibn-i Hüseyin'in babasından, yâni Hazret-i Hüseyin'den rivayet ettiğine göre, Peygamber SAS Efendimiz buyuruyor ki:
RE. 74/1 (İ'tikâfi aşrin fî ramedàn) "Ramazanın son on gününde i'tikâf etmek, (kehacceteyni ve umrateyn) iki hac ve iki umre yapmak kadar sevaplıdır.
Eh hacca gidemeyenler, parası olmayanlar, izin alamayanlar, işi müsait olmayanlar, bakın işte çeşitli imkânlar var! Cenâb-ı Hak garibanları, fukarayı da nasıl sevaplara eriştirecek yolları nasîb etmiş. Allah-u teàlha Hazretleri onlardan faydalanmayı bilip, faydalanmayı nasîb eylesin...
Nihayet sonuncu bir hadis-i şerifi, İbn-i Abbas RA rivayet etmiş Peygamber Efendimiz'den. Bu hadis-i şerifin mübarek metni şöyle:
RE. 236/10 (Elmu'tekifü ya'küfüz-zünûbe ve yücrâ lehû minel-ecri keecri àmilil-hasenâti küllihâ.)
Biliyorsunuz, mu'tekif, i'tikâf yapan kimse demek. Akif de denilir. Hani Mehmed Akif Ersoy var ya, İstiklâl Marşımızın ibarelerini yazan millî şairimiz, Allah rahmet eylesin Mehmed Akif... Akif ne demek, i'tikâf eden, yâni çok ibadet eden, kendisini belirli zamanlarda mescide tahsis edip, vaktini zamanını ibadete tahsis edip, mescidde kalıp, yatıp kalkıp Cenâb-ı Hakka ibadet eyleyen kimse demek... Akif de aynı mânâya, mu'tekif de aynı mânâya.
(Elmu'tekifü) "İ'tikâf yapan kimse, (ya'küfüz-zünûb) günahlarını durdurur." Yâni günahları afv ü mağfiret olur, günahların işi biter mânâsına.
Bir de insan i'tikâf ettiği zaman günahlardan uzak kalmış oluyor. Mescid Allah'ın kalesi, mânevî bir kale; orada şeytanın çeşitli aldatmaları ihtimali az oluyor gibi ama, o düz bir mânâ olur. Zâten günah işleyen, kendisini tutmasını bilmezse, mescidde de gıybet eder, dedi-kodu eder, başka şeyler yapar, başkasını ayıplar, yine günaha girebilir. Günah her yerde tehlike olarak mevcut...
Günahlarını affettirir, günahlarını durdurmuş olur, sildirmiş olur, men etmiş olur; günahlar artık hesaba girmez. Yâni günahlarından temizleniyor mu'tekif. Bir...
(Ve yücrâ lehû minel-ecr) "Onun sevabı nasıl verilir? Ecirden ona ne gibi sevaplar kaydolunur, yazılır, akıtılır?.. (Keecri àmilil-hasenâti küllihâ.) Bütün iyi amelleri, hasenâtın hepsini icrâ eden, ifâ eden kimse ne sevaplar alıyorsa, o sevapları alır."
Tabii, şöyle hasenâtın çeşitlerini düşünelim: Hasenât nedir?.. Namazdır. Namaz var i'tikâfta... Oruçtur. Oruç var i'tikâfta... Zikirdir. Zikir var i'tikâfta... Cihaddır. Nefisle cihad orucun içinde mevcut... Dua, tazarru ibadetin özü; tefekkür ibadetin özü; sükût ibadetin kaynağı sebebi, kendisi de ibadet... Hakîkaten her şey var. Allah da hepsinin mükâfatını kat kat fazla veriyor.
Biliyorsunuz Ramazan'da mükâfat kat kat fazla veriliyor. Hattâ bir insan tahakkuk etmiş zekâtını Ramazanda da verebilir, Şevvalde de verebilir, Recebde, Şa'banda da verebilir ama; Ramazanda verdiği zaman, en aşağı yetmiş kat daha fazla sevap oluyor. Onun için zekâtları da vermiyi bu arada hatırlatmış oluverelim.
Demek ki i'tikâf eden kimsenin günahları silinir. Bir de ecri bütün iyilikleri yapmış insanın ecri gibi olur. Öyle ecirler, sevaplar ona akıtılır, sevap hazinesi zenginleşir. Defterine bu güzel sevaplar yazılır demek oluyor.
Bu fânî dünya hayatı, imtihan alemi sona erdiği zaman; ecel gelip, vâde yetip insan ahirete göçtüğü zaman, Rabbimiz cümlemizi iman ile ahirete göçenlerden eylesin... Rızasına erenlerden eylesin... Cennetiyle cemâliyle müşerref eylesin...
(8 Ocak 1999 - Avustralya) Prof. Dr. Mahmud Es’ad Coşan Hocaefendi
http://mecmerkezi.org